Yürürken yollara baktığınız olur mu?

İşte o yazı; 

''Yürürken yollara baktığınız olur mu?

Giderken sağını, dönerken solunu tercih ettiğiniz taraflar trafik kurallarından öte bir anlam taşır mı?

Ayağınıza takılmayan taşlar dikkatinizi çeker mi mesela?
Şimdi nerden çıktı bu sualler değil mi? 

Tabanı arz, tavanı arş olan kainat mektebinin açık mektuplarıdır bu sorular… Menzile ulaşmak için ıskaladığımız manzaraların,
Kaldırımlarda başını kaldırmış çiğnenen çiçeklerin,
Kıvrımlarında savrulup dönemeçlerinden sorgusuz geçtiğimiz yolların hesabıdır sorulan…
Kim bilir adımladığımız kaç yolun mahur bestesidir, sağır kesildiğimiz feryatlardan sinemize saplanan…

Görünüşe bakılırsa epey yol almışız. Almışız almasına da nereye varmışız? Manzarasına talip olmadığımız yolu ha arşınlamışız ha ortasında yaya kalmışız… Ne fark eder?

Maalesef bir hiç…

Meşhur bir hikayedir anlatılır. Çatlak kova hikayesi… Köylünün biri her gün omzuna astığı iki kova ile bahçesine su taşımaktadır. Ne var ki kovalardan biri çatlaktır ve belki tek seferde sulanabilecek mahsullere gerekli suyu vermek için çatlak kova sebebiyle köylünün ek bir sefer daha yapması icap olmaktadır. Hal böyle iken bir gün kovalar arsında bir konuşma geçer. Çatlak kova, vefasızlığından yakınmaktadır, sahibine yorgunluk verdiği için muzdarip ve hüzünlü olduğunu dile getirir. Sağlam kova meseleyi bir başka perspektiften ele alır. Ve der ki: “Geçtiğimiz yollara dönüp bir bak, benim tarafımda sarı yapraklar ve susuzluktan çatlamış toprak göreceksin. Senin tarafında ise yeşil otlar, suya kanmış toprak ve üzerinde çiçekler var. “

Evet, çatlak kova hikayesi misali şu hayat… Yürüdüğümüz yollarda görmeden geçtiğimiz çiçekler bizim mahsulümüz. Toprağı bizim, suyu bize ait, tohumunu biz saçmışız lakin fark edenler başkaları…

Kendi yapıp ettiklerimizin kötüsünün ve iyisinin sahibi bizleriz. Dikkat hudut, gözümüze perde indirmişse şayet varmanın hiç ehemmiyeti kalmaz. Zira bize manzaraya bakmayı unutturan ufuklar, istikbalimizdeki neleri ıskalatmaz?

Velhasıl-ı kelam, menzil bir yana manzara bir yana diyebilmeli insan… Üç günden ibaret olan dünya hayatında her şey yarın için gibi gözükse de aslında her şey dünlerin yarınları olan bu günler için… Yani manzarayı doyasıya seyretmek, bir daha dönüp bakmak, bakıp o manzarada kaybolmak için…

Kimi zaman bir renkte aksini bulmak, bir çiçekte bahara dalmak, bir bahar yağmurunda rahmeti bulmak mümkün ve kendini yeniden bulmak, kendini kaybetmek kadar mümkün…

Her şeyi göze alabilen manzarayı seyreder, menzile de ulaşır, maksuduna da erer.

Diğer türlü yalnızca yol biter. Yol bitince diğer her şeyin de bitip tükeneceği gibi…

Yolda olmak,
Yolu bulmak

Ve yolu anlamak için bir kez daha düşmeli yola… Bu kez geçmediğimiz yollardan, kaçırdığımız detaylardan, farklı kıvrımlardan geçerek…

Yola düçar olanlar, size uğurlar ola!''