Dijital Ahlaksızlığın Gölgesinde: Gençlerimizi Kim Koruyacak?
Son yıllarda ülkemizde ve dünyada hızla yayılan bir dijital veba! "İfşa videoları". Özellikle ergenlik çağındaki gençler arasında adeta bir salgın haline gelen bu furya, bir gecede bir insanın hayatını mahvetmekle kalmıyor, aynı zamanda akran zorbalığının en iğrenç, en kalıcı biçimini temsil ediyor.
Peki bu çocuklar nasıl bu hale geldi?
Birincisi, aile terbiyesinin ciddi şekilde zayıfladığı bir dönemdeyiz. İstanbul Erkek Lisesi gibi prestijli bir okulun yurdunda bile, veliler "kardeşlerini koruma refleksi" diye şiddeti mazur gösteriyor. Eskiden mahallede bir çocuk bir hatâ yapsa, babası ya da dedesi kulağını çekip “Oğlum, ayıp!” derdi. Şimdi ise birçok evde anne-baba ya çalışmaktan bitap düşmüş ya da kendi telefonuna gömülmüş durumda. Çocuğun odasında neler döndüğünü, kiminle konuştuğunu, hangi gruplara üye olduğunu bilmiyorlar. “Çocuğum özgür olsun” diye diye, çocuğu özgür bıraktıkları bataklığın içine terk ediyorlar. Bu listeyi hazırlayan 9. sınıflar, LGS birincisiymiş; zekâları var, ama ahlâkları nerede?
İkincisi, cinsel eğitim adına dayatılan “Her şey serbest” anlayışı. Okullarda, dizilerde, sosyal medyada gençlere sürekli “vücudun senin, istediğini yap” mesajı veriliyor. Sonra da gençler hata yapınca “Niye gönderdin ki?” diye suçlanıyor. Sanki o fotoğrafı gönderen irade tamamen kendi iradesiymiş gibi… Bu yaşta bir insanın beyni hâlâ gelişiyor; dürtü kontrolü, uzun vadeli sonuçları tahmin etme yeteneği tam oluşmamış oluyor. Biz ona “sen yetişkinsin, her şeyi yapabilirsin” dersek, sonra da “neden sustun?” diye sorarsak, bu düpedüz ikiyüzlülüktür. İstanbul Erkek Lisesi'nde bu liste, tacizi normalleştiren bir zihniyetin ürünü; okulun hiyerarşisi bile bunu "bireysel sapma" diye geçiştiriyor.
Üçüncüsü, namus ve iffet kavramlarının alay konusu haline getirilmesi. Bugün bir genç kıza “iffetli ol” deseniz, muhtemelen “gerici” damgası yersiniz. Oysa iffet, sadece “cinsellik öncesi evlilik” demek değildir; insanın mahremiyetine sahip çıkması, kendine ve başkalarına saygı duymasıdır.
Kur’an-ı Kerim’de “Zina edenler için ağır bir azap vardır” derken, sadece fiili zina kast edilmez; göz zinası, dil zinası, dijital zina da bunun içindedir. Bir gencin özel görüntülerini izlemek, paylaşmak, yorum yapmak; hepsi göz zinasıdır, gıybetidir, iftiradır. “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz” derler ya; maalesef bugün salyangoz değil, açık saçık görüntüler satılıyor ve müşterisi de maalesef bizim gençlerimiz.
Ne yapmalıyız?
Aileler uyanmalı! Telefonu çocuğun eline 16-17 yaşından önce vermemeliyiz. Verdiyseniz de gece yatarken almalısınız. İnternet kullanımını kısıtlamalı, takip etmelisiniz. “Özel hayatına karışmayalım” diye diye, çocuğunuzun hayatını karartmayın.
Okullarda ahlak ve mahremiyet eğitimi verilmelidir. “Cinsel eğitim” adı altında çocuklara prezervatif dağıtmak değil; utanma duygusunu, mahremiyet bilincini, başkalarının özel hayatına saygıyı öğretmeliyiz.
Devlet, bu ifşa çetelerine göz yummamalı. Görüntü paylaşan, yayan, hatta iz Insanları bu videoları izlemeye teşvik eden platformlara ve hesaplara ağır cezalar gelmeli. Bir gencin intiharına sebep olan her paylaşım, en az “kasten adam öldürmeye teşebbüs” kadar ağır cezalandırılmalı.
Bu çocuklar bizim çocuklarımız. İstanbul Erkek Lisesi'ndeki gibi köklü bir kurumda bile bu olursa, diğer okullarda ne olur? Onları ne liberal “her şey serbest” yalanıyla, ne de baskıcı “her şey yasak” dayatmasıyla kurtarabiliriz. Onlara sevgiyle, şefkatle ama kararlı bir şekilde “iffet güzeldir, mahremiyet kutsaldır, insan onuru her şeyden üstündür” diyebilmeliyiz.
Serhat Kılıç