BIST10.504,96%1,79
USD32.2862%0.03
EURO35,0378%-0.28
ALTIN2.474,10%0.32

Cemil Meriç ve Alev Alatlı ile zihnimize düşen cemre

Mustafa Armağan

Abone OlGoogle News
02 Mayıs 2024 11:33

Uzun sayılabilecek bir yayıncılık hayatım oldu. Gerçi bizim ailede yayıncılık bir gelenektir. 2005 yılında kaybettiğimiz amcam Nihat Armağan önce merhum Salih Özcan’ın Hilal Yayınları’nda çalışmış, ardından kendi yayınevi olan Fikir Yayınları’nı kurmuş, İslam dünyasından birçok eseri Türkçeye kazandırmıştı. Bana da ondan bulaştı herhalde ki İstanbul’a adım attığımdan beri yayıncılığın odağı olan Cağaloğlu’ndan uzak kalmadım. Risale, İnsan, İz ve Ketebe gibi yayınevlerinde yüzlerce kitabın neşrine vesile oldum.

Bu eserlerden birinin hikâyesi benim için ilginçliğini hâlâ muhafaza etmektedir.

Yıl 2002 veya 2003 olmalı. Neredeyse çeyrek asır geçmiş üzerinden.

Geçen Şubat ayında vefat eden Alev Alatlı’yı evinde ziyaret etmiştim. Son yıllarında Cemil Meriç’in yanına gidip geldiğini, hatta konuşturup ses kaydı aldığını Ümit Meriç hocamdan duymuştum ama kendisine bir vasiyeti olduğunu bilmiyordum. Bu görüşmemizde bana Cemil Meriç’in sağlığındayken kendisine tercüme etmesi için verdiği İngilizce bir kitabı göstermiş, hatta bir süre aradıktan sonra bir dolabın alt gözünden içi el yazısıyla yazılmış beyaz kâğıtlarla dolu bir dosyayı çıkarıp teslim etmişti. Bu, L. Carl Brown’ın The Surest Path adlı kitabının başlanmış ama bitirilememiş bir tercümesiydi.

‘Ben Üstadın tavsiyesiyle başladığım tercümeyi buraya kadar notlandırarak yapmıştım (bu sırada eliyle dosyayı uzatıyordu) ama artık başka sularda yüzüyorum, ona tekrar dönemem. Bunu sen tamamla veya tamamlat. Dosya sanaemanet.’

Emaneti reddedemezdim, sonuçta Cemil Meriç’in vasiyeti vardı işin içinde. Neticede eserin kalan üçte birinin tercümesini Muğla Üniversitesi öğretim üyelerinden Şehabettin Yalçın’a yaptırıp 2004 yılında iki mütercimli olarak En Emin Yol adıyla neşrettim. Artık rahat bir nefes alabilirdim.

Tunus Baharı

Tunus 500 yıl arayla iki büyük düşünürü dünya fikir âlemine sunmayı başarmış münbit bir topraktır. 14. yüzyılın “yatışmaz beyni” İbn Haldun Mukaddime’siyle kendi başına bir gökyüzü inşa ederken, 19. yüzyılın ikinci yarısında yetişen Çerkes asıllı Tunuslu Hayreddin Paşa yalnız Tunus’ta değil, Osmanlı başkentinde de sanayi devrimini yaşamış olan dünyanın gidişatına karşı nasıl bir tavır alınması gerektiğini söylemiş ve emperyalizm çağında takip edilecek Akvemü’l-Mesâlik’i, yani “En Emin Yol”u göstermişti.

İlginç olan husus, nasıl İbn Haldun’un eseri İber Yarımadasının Tarihi adlı eserinin Mukaddime’si olarak kaleme alınmış ve Mukaddime asıl eserden daha meşhur olmuşsa Tunuslu Hayreddin Paşa’nın eserinin girişi yani Mukaddimesi de eserin kendinden daha fazla tanınıyordu.

Önce Arapçası, bilahare kendisi tarafından yapılan Fransızca tercümesi ve ardından Türkçe tercümesi yayınlanan Akvemü’l-Mesâlik’in orijinal sesi ve kendinden emin duruşu neşrinden kısa bir süre sonra İstanbul’dan fark edilmiş ve çiçeği burnunda padişah II. Abdülhamid tarafından payitahta davet edilen Paşa, Devlet-i Aliyye’nin Sadaret, yani Başbakanlık koltuğuna oturtulmuştu.

Tunuslu Hayreddin Paşa sekiz ay gibi kısa süren Sadrazamlığı sırasında büyük icraata imza atamamıştır ama İstanbul’da bulunduğu yıllarda boş durmamış, yazdığı layihalar yani raporlarla yönetime yeni ışıklar tutmuş, Meşrutî Monarşiye dönülmesi ve Meclisin yeniden açılması teklifinde bulunmuştur.

Tunuslu Hayreddin Paşa’nın devlet adamlığı kadar aydın kimliğiyle de temayüz ederek ‘Osmanlı Aydınlanması’nın köşe taşlarından birini oluşturduğu ve Tanzimat sonrası fikir hayatımızda kendisine hak ettiği yerin verilmesi gerektiğini söylemek geç kalmış bir vefa borcunun ifasından öte bir anlam taşımayacaktır.

Tunuslu Hayreddin Paşa hakkında ülkemizde daha önce Atilla Çetin ve Bekir Karlığa tarafından yayınlar yapılmış ve Paşa’nın hatıraları, devlet adamlığı ve düşünür yönleri üzerinde çeşitli açılardan durulmuştur. Onu fark edip tanıtanlardan biri de şüphesiz ki merhum Cemil Meriç’tir. Ancak kabul edelim ki kendi eliyle yaptığı Fransızca tercüme kanalıyla Oryantalist çevrelerde Paşa’ya duyulan alaka bizimkinden kat be kat fazla ve nitelikli olmuş, bu “İslamcı” aydının ilginç ve girift fikirleri incelemelere tabi tutulmuştur.

Tunus Osmanlı haritasının şaşırtan bir köşesi. İbn Haldun ve Hayreddin Paşa gibi iki büyük düşünürü çıkarmasının ötesinde Anayasa ve Meclisi İstanbul’dan 15 yıl önce devreye sokmuş gerçek bir istisna. Nitekim 2010 yılında başlayan Arap Baharı’nın en başarılı örneğinin Tunus’ta yaşanması da tesadüf değil bu yüzden.

Mustafa Armağan

Akit TV köşe yazarı