BIST8.986,07%2,04
USD32.3297%0.12
EURO35,0415%-0.07
ALTIN2.281,78%0.19

Ayasofya’nın minarelerini yıkmaya teşebbüs ettiler!

Yavuz Bahadıroğlu

Abone OlGoogle News
14 Temmuz 2020 09:34

Ayasofya minarelerinin nasıl yıkılmak istendiğini, önemli arkeologlarımızdan ve tarihçilerimizden rahmetli İbrahim Hakkı Konyalı’dan bizzat dinlemiştim (metin olarak okumak isteyenler Yeni İstiklal Gazetesi’nin, 13 Nisan 1966 tarihli “Ayasofya Minarelerini Nasıl Kurtardım” başlıklı yazısına bakabilirler).

Bu önemli yazının bir kısmını şuracıkta özetlemeye çalışayım…

“Bir gün İstanbul Müzeler Müdürü Kemal Altan bana geldi, iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Hayretler içinde kaldım. Türk-İslâm eserleri üzerinde fevkalade hassasiyete sahip, ecdadını cidden seven insan olan Kemal Bey’in böyle ağlaması için çok önemli bir sebep olmalıydı. ‘Nedir, ne oldu?’ diye sordum.

‘Yıktılar, bu gece yıktılar! Sülün gibi minareyi bir gecede yerle bir ettiler’ dedi ve kırık bir sesle devam etti: ‘İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Aziz Ogan, evvelki gün beni çağırdı. Ayasofyaların, Büyük ve Küçük Ayasofya minarelerini yıkacağız dedi. Dün gece sabaha kadar Kadırga civarındaki Küçük Ayasofya Camii’nin şerefe altı istilastikli, muntazam kesme taşlarla yapılmış, Türk mimarisinin şaheser bir örneği olan minaresi temeline kadar yıkıldı, yok oldu. Bu gece de Büyük Ayasofya’nın minareleri yıkılacak bir Bizans kilisesi haline getirilecek.’

Kemal Altan’ın yanan kalbine teselli suyu serptim: ‘Otur’ dedim. ‘Büyük Ayasofya’nın minarelerini yıkamazlar. Bir rapor hazırlayalım. Ben söyleyeceğim, sen yaz.”

Merhum Kemal Bey’e dikte ettirdiğim rapor şu idi: ‘Bizans İmparatoru Justinyen’in miladi 537 senesinde ibadete açtığı Ayasofya, Bizans’ın çökme ve çözülme devrinde çok haraptı. Bizans’ta bunu tamir edecek kudrette mimar yoktu. İmparator Sultan II. Murad’a müracaat ederek bir mimar istemişti. Padişah da Neccar vasfı ile anılan Ali isminde bir mimarı göndermişti. Mimar Ali, çökmek üzere olan mabedin etrafına payandalar ve göğüsleme duvarları yaparak ömrünü uzattı. Rivayete göre, Bizans’ın Türkler tarafından alınacağına inandığı için kıble tarafının sağındaki bir payandayı minare temeli ve kaidesi olarak yapmıştı.

Fatih, İstanbul’u aldıktan sonra bu mabedi esaslı bir surette tamir ettirdi. Daha sonraları ilk tahta minarenin yerine tuğla minareler yapıldı. Hâsılı her Osmanlı padişahı, bu ilk fetih yadigârını ayakta tutmak için tamirat yaptırmıştır.

II. Selim zamanında mâbed 1037 yaşını dolduruyordu. Bir tarafına bir buçuk arşın kadar eğilmişti. Binanın dört tarafına kırlangıç yuvaları gibi evler yapılmıştı. Padişah, Mimarbaşı Koca Sinan Ağa’yı çağırdı. Beraberce mabedi incelediler. Ve esaslı bir tamir yapılmasına karar verildi. Sinan, derhal işe başladı. Etrafı saran köhne yapılar yıkıldı. Mâbed, kalın payandalarla desteklendi. Ana kubbeyi desteklemek için kubbe ile mütenasib olarak kuzey ve batı tarafına iki kalın minare yapıldı.

Şimdi bu ihtiyar mabedin yaşı daha da ilerlemiştir. Minareler, ana kubbenin dayandığı son payandalardır. Eğer minareler yıkılacak olursa, kubbe tamamıyla yere serilecektir. Ve tetikte bekleyen Hristiyanlık âlemi de Türkler Ayasofya’yı yıktılar diye feryadı basacaktır.

Merhum Kemal Altan, aşağı yukarı bu mealdeki raporu ilgililere verdi ve minarelerin yıkılmasından vazgeçildi.”

Kısacası, Ayasofya’nın günümüze kadar gelmesini sağlayan Türk’ün feraseti ve maharetidir!

Bizi 86 yıllık derin hasretimizle buluşturan Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Danıştay 10. Dairesi’ne teşekkürler.

Yavuz Bahadıroğlu

Akit TV köşe yazarı