BIST9.693,46%1,77
USD32.5355%0.02
EURO34,7190%0.09
ALTIN2.499,53%0.61

Mazisi atlanarak 29 Ekim anlaşılamaz!

Yaşar Değirmenci

Abone OlGoogle News
29 Ekim 2021 09:00

Bugün 29 Ekim. Bugünün zihin dünyamda hatırlattıklarını siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

Türk milleti, Selçuklu’nun, Osmanlı’nın İslam’ı en güzel biçimde yaşamış bütün insanlarının manen içinde bulunduğu bir büyük beraberliktir. Biz, Cumhuriyetle beraber kurulan bir devlet değiliz. Cumhuriyeti kuran da tek lider, tek önder değil. Şahıslar ilahlaştırılmadan, yapılanlar tenkit süzgecinden geçirilmeden, din/dil ve tarih şuuru verilmeden kendi kültürümüzü bilemeyiz/öğrenemeyiz/öğretemeyiz. Bu ülkede yaşayıp, bu vatan topraklarında büyüyüp, bu milletin evladı iken, vatan, millet, devlet düşmanlarıyla beraber olamayız/olmamalıyız. Zulümleri, katliamları, ‘Batı uygarlığı’ adı altında yutturulan emperyalist zalim devletlerden ve uşaklarından kurtulduğumuz günler olsun 29 Ekim’ler. Yaptıklarının hesabını vermemek için yurt dışına kaçanlara sahip çıkılmayan günler.“Hainlere taraf olma!” ilahi ikazının unutulmadığı günler. “Kendilerine hıyanet edenleri savunma! Çünkü Allah, hainliği meslek edinmiş, günahkârları sevmez. Bunları savunmak da hainleri savunmak manasına gelir” ilahi ikazını da unutmadığımız gün olsun 29 Ekim. Milletin, ümmetin, insanlığın ümidi biziz. Biz millet olarak insanın haysiyetini, şerefini korumakla mes’ul ve mükellefiz. Milletleri, toplumları, ümmetleri, insanları ve insanlığı biz yaşatırız. Mukaddesatın, kutsiyetin, kaynağı ve aslî konusu; sadece imandır, dindir, İslâm’dır.Tek hak dindir. Bizler de Elhamdülillah Müslümanız. Dinimizi yaşayalım. Dinimize uyalım, dinimizi kendimize uydurmayalım. İslam’a teslim olalım ve onu en güzel (üsveyi hasene) ile temsil edelim. Peygamberimizi hayatın dışına itmeyelim. O’nun sahte kutsallarla mücadelesini, putları yıktığını unutmayalım. Oryantalistlerle, sekülerleşme ile paganizmle, putlaşmalarla, sahte kutsallarla mücadele; Peygamberimizin izini sürmektir. Her hal ve şartta, her millî gün ve törenlerde bu duygulardan uzaklaşılmaz/uzaklaştırılamaz. Din/iman ve devlet, aynı potada yoğruldukça biz, büyük devlet ve büyük millet olmuşuzdur. Tarih, bir ibretler aynasıdır. Bugün, hâlâ benzer sancılar içindeyiz. Bizim bir millî-manevi zâfiyet meselemiz vardır. Dine toplumsal hayatın kapılarını (laiklik, demokrasi, vs. toplumsal hangi isim altında olursa olsun) kapatırsanız dinin zayıflaması devlet için tehlikedir. Devletin sahibi millettir. Milletin dini, milletin manevi yapısı, devletin himayesi altındadır. 29 Ekim Cumhuriyet’in ilan günlerini kutlarken bu duyguları unutmayıp canlı tutmalıyız.

Statükoya razı olmak, her şeyi olduğu gibi kabul etmek, ‘olan’a kendini uydurmak, elbet tasvip edilir bir davranış olamaz. Batı’nın kavramlarıyla, onlara ait değerlerle biz düşünemeyiz. Hiç kimse başkasının ağzıyla yemek yiyemez. Ülkemize, milletimize, devletimize ve insanımıza sahip çıkmak birinci görevimiz olmalıdır. Bu sahiplik şahısların putlaştırılması, putlaştırılan insanın ‘ortak değer olması’ ile olmaz. Bu günler, törenler, kutlamalar, anılmalar (bütün bu ve benzeri faaliyetler) vasıtadır, araçtır. Gaye, amaç değildir.

‘Ortak değer’ milleti millet yapan değerlerdir. Dindir, imandır, İslâm Medeniyetidir. Kendi medeniyetini değiştiren; kim olursa olsun ortak değer olmaz, olamaz! Hiçbir şahıs (kim olursa olsun kusursuz ‘lâ yüs’el’ değildir. Masum ve mahfuz olan sadece Peygamberlerdir.)

Türkiye’nin ruhu İslam’dır. İslam, bu toplumun, hem varlık sebebi hem de tarihi teşebbüs yapmasını mümkün kılabilecek kaynağıdır. Bu kaynak kuruduğu zaman bu toplum ele geçirilir, işgal edilir ve yok edilir. Köklere inemezsek göklere yükselemeyiz.

Dinimiz kıyamete kadar baki kalacağından, devletimize de devlet-i ebed-müddet diyoruz. ‘Allah milletimize devletimize zeval vermesin.’ Duası devlete halk diliyle nasıl bakıldığının da göstergesi. İlayı kelimetullah; devletimizin ideali ve mefkûresi.

Bütün bu ve benzeri hususları canlı tutacak mâzimizden kopmayacak, Selçuklu’yu da Osmanlı’yı da 29 Ekimi’ de Malazgirt’i de Mekke’yi, Medine’yi de, Kudüs’ü, Semerkant’ı da, Buhara ve Endülüs gibiTaşkent’i de, Bosna-Hersek’i de elde olanları da, kaybettiklerimizi de (maddi-manevî) unutmayacağız/unutturmayacağız.

İnkılap adı altında yapılan kültür katliamı, zihin, zaman ve zemin işgalini de, Osmanoğulları’nın bir günde apar topar sürülmelerini de, altı yüz elli senelik hanedanın yaptığı hizmetleri de. Osmanoğulları’ndan, haçlıların intikamını alıp Osmanlı’yı yıkmasını da. Unutmadık/unutmayacağız. Direniş, diriliş ve fetih ruhunu kaybetmeyerek devletimiz yaşıyor ve yaşayacak. Sürgüne gönderilen, bize şehit kanlarıyla yoğrulan vatanı, bağımsızlığımızın sembolü bayrağımızı emanet olarak bırakan o ecdadın hatıralarını okusak, ders çıkarsak, ibret alsak evlatlarımızdan hiçbirisi geçmişine sövmez, yalan söyleyen tarihin yalanlarına kanmazdı. Osmanoğlu, o acı dolu sürgün yıllarına ait duygu ve düşüncelerini şöyle ifade eder: ‘Gurbeti, vatansızlığı anlayamazsınız. Hepimizin evinde Türk toprağı vardı. Yıllarca, başucumda Çamlıca toprağıyla yattım. Çocuklarım Türkiye’de büyüsün, Türkiye’de evlensin, Türkiye’de yaşasın istedim. Her işi denedim. Hamallık yaptım, yağlı boya tablo sattım. İzin çıkınca koşarak geldik; ama ‘Niçin geldiniz?’ diyenler oldu. Nasıl yaşadığımızı bilmeyerek…’ Bir başka Osmanoğlu: ‘Söğüt’ten elde kılıçla çıkıp, Viyana’ya kadar gidenlerin torunuyduk. Türkiye’nin fenalığını nasıl düşünürdük? Ama memlekette 600 sene hizmet ettikten sonra bir gecede kovulduk. Diş çıkarırken kovuldum, saçlarıma ak düştüğünde dönebildim.’ Din-Dil-Tarih şuurunu yaşayacağız/yaşatacağız.

29 Ekim; Müslümanların son iki asırdır Batılılara karşı yaşadığı aşağılık kompleksinden kurtulduğumuz gün olsun. Cumhuriyet’e geçilen süreçte yenilgi psikolojisinden kurtulduğumuz takvim olsun. Başkalarının kurallarıyla kendi dünyamızı kuramayacağımız için, kendi dünyamızı kuracağımız günlerden olsun. İmanımız, istiklâlimiz, vatanımız, istikbâlimiz için nice zorlukları göğüsleyen bir milletiz. Bu devlet de 29 Ekim 1923’de kurulan bir devlet değil. ‘Kökü mâzide olan âtiyiz’ biz. Sabrettik, canla başla mücadele ettik ama hiçbir zaman yılmadık, yıkılmadık, ümitsizliğe kapılmadık. Allah’a güvendik ve O’nun yardımıyla bütün emperyalist devletlerle mücadele ve mücâhede ettik. Kazandığımız zaferlerle, tarihe vurduğumuz mühürlerle bugünlere geldik. Gölgede bırakılacak zaferler değil. 98 senelik devlet hiç değil. En az bin yıllık devleti yüz yıldan ibaret göremeyiz.

29 Ekim’ler; ‘tören günleri’ olmaktan çıkarılıp eğitim sistemimize, gençlerimizin iç dünyalarına, zihin yapılarına işlenmeli değişime, ‘dijital işgal’e karşı kendi ruh köklerine bağlı kalarak değişmenin günü olsun. Birlik ve beraberlik duygularını pekiştirerek ortak değerlerimiz etrafında kenetlendiğimiz, bu değerleri koruyan ve yaşatan bir bilince sahip olduğumuz, her daim milletimizin ve devletimizin huzur ve refahı için çalıştığımız, bu cennet vatanda yaşayan bizlerin düne, bugüne ve yarına karşı en büyük sorumluluğun günü olsun. Unutmayalım ki Allah Teâlâ’nın yardım ettiğine galip gelecek hiçbir güç yoktur.

Yaşar Değirmenci

Akit TV köşe yazarı