BIST9.079,97%3,10
USD32.4322%0.27
EURO35,0305%0.04
ALTIN2.325,03%0.20

Lozan, Kemalizm ve özel günler

Yaşar Değirmenci

Abone OlGoogle News
28 Temmuz 2021 09:17

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Lozan ile ilgili sözleri, Kemalizm’le aynı söylemdir. Milliyetçiliği temsil eden bir partinin başında bulunan bir genel başkanın dil, din ve tarih şuuruna sahip olması gerekir. ‘Şahıslar, putlaştırılamaz. Şahıslar bu milletin ortak paydası olamaz! Putlaştırmak müzmin hastalık!’ başlıkları altında yazdığım yazılara gösterilen (hakaret, itham, vs.) tepkiler de yakışmıyor. Benim gibi Mümtaz Turhan, Erol Güngör, Nevzat Köseoğlu, Dündar Taşer, Seyit Ahmet Arvasi, Abdürrahim Karakoç, Mehmet Niyazi Özdemir, vb. okuyarak yazarak yetişmiş bir eğitimci, araştırmacı, yazar bir kardeşinize bile bu tahammülsüzlük; hak ve hakikatten kaçıştır. Gerçek tarihle buluşmak istememektir. Bu sadece düşüncede kalsa neyse. Ama ‘Kanımız aksa da zafer İslâm’ın’ ilkesiyle hareket edenlerin putperest, kendi kutsalı olmayan, paganizm, nihilizm, oportünizm, deizm gibi bir sürü ‘izm’le hareket edenlerde ve bunların ‘millet ittifakı’ adı altındaki ‘zillet ittifakı’nda buluşup vatan millet düşmanlarıyla ortak hareket eden bu yapıyla ‘yalan söyleyen tarih’de buluşmaları asla doğru değildir. Lozan: İslami iddialarımızın terk edilmesidir. Şimdi başta inkılap tarihçilerimiz olmak üzere (yeri gelmişken söyleyelim: böyle bir tarihçilik türünün bugünkü dünyada karşılığı yok) tarihçilerimizin artık Lozan konusunda kem küm etmeden konuşmaları ve millete hakikati kıvırmadan söylemeleri gerekiyor. Lozan’da ‘verdi, kabul etti, feragat etti, vazgeçti’ sözleri hep Türkiye için kullanılır. Toprak veren biz, toprak dediysem içinde Mısır ve Sudan gibi ülkeler var. Feragat eden biz, vazgeçen biz (mesela Kıbrıs), kabul eden (ettirilen) taraf biz. Devamlı veren taraf biz isek Lozan’da ne tür bir zaferden bahsedebiliriz ki? Lozan Konferansı, Osmanlı’nın tasfiyesini hukuki belgeye bağlama anlaşması. Lozan’daki konferans Osmanlı topraklarının bölüşülmesi için toplandı ve Osmanlı topraklarının beşte dördünün tapusu orada el değiştirdi. Mesela Mısır ve Sudan’ı verir İngilizlere. Lozan’a kadar Mısır ve Sudan bizimdi. Lozan’la kendi medeniyetimizi, ruh köklerimizi inkâr eder hale geldik/getirildik.

Başsız insan yaşayamazken, Peygamberimizin vefatında bile definden önce baş (halife) seçilirken, ümmetin başsız kalma günü hâlâ ‘hilafetin kaldırılması’ adı altında kutlanıyor. Her türlü rezillikleri yaptığı halde Hıristiyan dünyası başsız kalmasın diye Papalar, Patrikler hep var. 90’lık olsalar dahi var. Ya bizde? Ümmet kelimesine bile tahammül yok!

Lozan’a giderken biz 600 yıllık bir çınarı söktük de gittik, bilmeyenler öğrensin. 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldıran, lağv eden kanun aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin yıkıldığını, tarihe karıştığını bildiriyordu. Burada ince bir oyun oynandı, İngilizler de tabii keyifle seyrettiler. Tıpkı hilafetin kaldırıldığını seyrettikleri ve hilafet kaldırılmadan Lozan’ı onaylamadıkları gibi. Lozan’a bir devletin hükümeti olarak değil, sadece ‘hükümet’ olarak gittik. Devleti olmayan bir hükümet! Garabeti düşünebiliyor musunuz? Soru ortada: Lozan’da kim kaybetmiştir? Fedakârlığı kim yapmıştır? Geri adımı kim atmıştır? İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan kaybetmediğine göre bir kaybeden olmalıdır ve acıdır ama bu, Türk tarafıdır. Lozan, Türkiye’nin resmen Osmanlı’dan ve dolayısıyla İslâm kültüründen bağımsızlaşması, kopması ve Batı’ya bağımlı hâle gelmesinin bir başka adıdır.

Ülkenin, kendi iddialarından vazgeçerek Batı’ya ‘teslim olması’yla sonuçlandı. İşte Lozan, bu teslimiyet’in, dolayısıyla yenilgi’nin resmen tescil edilmesidir. Bu anlaşma günü (içinde bulunduğumuz şartlardan dolayı) hiç olmazsa tarih olarak zikredilip, üzerinde tarihi hak ve hakikatlerin ortaya çıkması, medeniyetimizin imhası olduğunun ispatlanması için tarih öğrencilerini inceleme, gayret, hedef, heyecan ve ideale sevk etmelerine vesile olacak hale getirilmeliydi. Yoksa yalanın, dolanın, bizi kendi bağlarımızdan koparmanın, mâzi/hal/istikbal köprüsünü bombalamanın ‘zafer pankartları’ altında kutlanmaları tam anlamıyla şaşkınlık. Mahfuz ve masum olan yalnız peygamberlerdir. Tarihi şahsiyetler kim olursa olsun günahlarıyla, sevaplarıyla, yanlışlarıyla, doğrularıyla, yaptıkları veya yapamadıklarıyla tarihe mal olmuşlardır. Cumhuriyet tarihi; ilmi, tarafsız, kaliteli, seviyeli, particilik ve ideolojiden uzak bir şekilde incelenmeli kendi tarihimiz bilinmeli, okunmalı ve okutulmalıdır. Cumhuriyet, bir İslâm devleti olarak kurulmadı mı? 1928 yalına kadar Anayasa’nın ikinci maddesinde, “devletin dini, din-i İslâm’dır”, diye yazmıyor muydu? Neden 1928 yılından itibaren bu madde anayasadan çıkarıldı? Sadece bu sorunun doğru cevabının izi sürülsün yeter. Millî Mücadele, İslâmî ruh’la, sarıklı mücahidlerle kazanıldığı halde tarihî yolculuğumuzun, ruh köklerinin, temellerini oluşturan İslâmî ruh inkâr edildi, yerine bu toplumda karşılığı olmayan laik bir ruh ikame edildi. Bize anaokulundan üniversiteye kadar ezberletilen bir kelime: Laiklik! Kutsal hale getirilip; ihtilal ve inkılapların yapılmasına de sebeptir.

Bizdeki uygulaması da kendi millî manevi değerlerimize gidecek bütün yolların kapanması sonucuna götürmüştür. Kemalizm’in iyi, doğru ve güzel fikri olmadığı halde -hem de AK Parti döneminde- bu kadar rağbet görmesi, Anıtkabir’in ziyaretgâh olarak ‘gün’lerde hep ziyaret edilmesi, protokolün şu anda yaşamayan birisinin huzurunda uzattığı deftere not yazması ‘cehalet toplumu’nun yaptıklarının fotoğrafı! Kemalizm, toplumu hizaya getirmek ve İslâmî kimliğini, iddialarını adım adım yok etmek için kullanılırken belli seviyenin adamlarının büyük bir gaflet içinde buna çanak tutmaları affedilebilir mi? İktidarda olmaya devam etme hatırına da buna âlet olanlara katlanılır mı?

(Devam edeceğim İnşallah…)

Yaşar Değirmenci

Akit TV köşe yazarı