BIST9.693,46%1,77
USD32.5355%0.02
EURO34,7190%0.09
ALTIN2.499,53%0.61

Önce kendimizle hesaplaşalım!

Yaşar Değirmenci

Abone OlGoogle News
12 Ağustos 2022 09:42

Her Müslüman “gönül adamı”dır. İbadetin verdiği şuur, bizi diri tutar. Etrafa ışık saçar, bulunduğu topluma bir güzellik katar. Başı dara düşenin aradığı adamdır Müslüman! İnsanımızın üzüntüsünü, sıkıntısını, sevincini paylaştığı adamdır. Derdi, sancısı, sızısı olan adam. Derdini seven adam gibi adamdır. Müminin mümeyyiz vasfı nezaket ve zarafettir. Bunu kaybetmeyelim. İyilik, hayata mânâ kazandırır. İyilik öyle bir dildir ki hem dilsizler konuşabilir onunla hem de sağırlar işitir onu. Hayat bir iyilik yarışıdır ve sevmektir. Sevmek ise boş sözle olmaz. Sevmek ilgilenmektir. Sevmek bedel ödemektir. Zaman ayırmaktır. Paylaşmaktır. Yaşananlardan habersiz, vurdumduymaz olamayız. Derdimiz, sancımız, ızdırabımız, hassasiyetlerimiz, derdimiz olmalı. ‘Bîdert olanın derdine derman olunmaz.’sözü ne kadar güzel. Son yaşadıklarımızla kalabalıklar içinde yalnızlık. Varlık içinde yokluk. İmkanlarımızın bizde emanet olduğu, asıl sahibinin bizi yaratan-yaşatan-veren-alan-öldüren-dirilten-yoktan var eden ALLAH! Unutulan/unutturulan üç mesele var. Üç bilinç (şuur) tıkanması var. Kulluk Şuuru. Emanet Şuuru. İmtihan (Sınav) Dünyasında olduğumuzun Şuuru. Önce kendimizle hesaplaşarak, yaşadıklarımızı tahlil edelim.

Bizde bulunması gereken incelik; İslam ahlakı ve Müslümanın zarafeti bir karakter haline gelmeli, tavır ve sözlerimize yerleşmeli. “Kabalık ve katılıktan hoşlanmam” diyen, mezarın üzerine atılan toprağı düzelterek bunun ‘ölüye faydası da zararı da yoktur. Ancak dağınıklık dirinin gözüne zarar verir. Allah, kul bir iş yapınca onu güzel yapmasını sever’ buyuran bir Peygamberin Ümmetindeki bu kabalık neyle izah edilebilir? Böyle bir tavrı müminlerde görmek insana hüzün veriyor. Üretim-tüketim, alış-veriş, harcama, para, konfor, ihtiyaç, mefruşat, teşrifat vs. İnsan nerede insan. Dünyanın her hal ve şartta bir “imtihan dünyası” olduğunu unutmadan. Küçüğü ile büyüğü ile kazananı ile kaybedeni ile. Hastalığı-sağlığı, varlığı-yokluğu, kanaati-rızası, sabrı-şükrü, sevinci-üzüntüsü ile fânilikler içinde ebedilik arayışımızla devam edecek. Kazanılan “Allah Rızası” salih amellerle noktalanan iman yürüyüşü, “hayır insanı” olma gayreti belki muhtemel sınavlardan başarıyla çıkmamızın vesilesi olacak. Belki toplayacağız sokaklardan köprü altı çocuklarını. Uzatacağız ellerimizi çağın yetimlerine, öksüzlerine, kimsesizlerine, itilmiş-kakılmışlarına.

İslam kardeşliğini, fedakârlığı, vefayı, digergâmlığı, cömertliği hayata hâkim kılmamız gerekiyor. Fitne, fesat, dedikodu, gıybet, riya alıp başını gitmişse, Peygamberimizin buyurdukları veçhile: “Evimizin demirbaşı” olmamız icab ediyor. Tabii demirbaş olacak ev bulmakta, o eve kendini atacak insan bulmakta zorlaştı. Kaygan zeminde ayakta durmaya çalışıyoruz. Bu kaygan zeminde ayakta durmak da birbirimize sahip çıkmaktan, ‘safları sıklaştırmak’tan geçiyor. Tabii safları da vücutların, kolların, omuzların temasından ibaret görmeyip; sevinçlerin, hüzünlerin, acıların, dertlerin, sızıların hep beraber hissedilmesi olduğunu unutmamak. Şer gibi gözükenler, hayır; hayır gibi gözükenler şer olabilir. En büyük saadetler, çekilen çilelerin kazanılan imtihanların sonucudur. İlkokul çocuklarının sorularıyla üniversite sınav soruları aynı mıdır? Hangi öğrenci “bu sorular zor, değiştirip sor!” diyebilir öğretmenine. Hangi hoca soruları cevap anahtarıyla dağıtır? Dünya sınavı bile böyle olursa ya ebedî hayatı kazanacağımız imtihan nasıl olur? İnsanı ihmal ettik. İnsanı kazanamadık. İnsanı önemsemedik. İnsani bakışı basite indirgedik. İnsanın yakınlarını öteledik. İnsanın Allah için yaşadığını bildik ama Yüce Rabbin kâinatı insan için yarattığını pek düşünmedik. Bizim problemimiz insanı ve insani olanı yeniden inşa etmektir. Her mümini, bir insan bilip bir kutsal gibi dokunulmaz bilip yüceltemedik. İnsanın bu kadar değerli olabileceğini, vahyin çekirdeğini oluşturabileceğini, Rabbine eğilmiş bir vücudun bütün cehennem ateşini söndürecek kadar asil olabileceğini düşünemedik. Farkında olmadan yaşadığımız en büyük sıkıntılar birbirimizi tanımayışımız, birbirimizden ürkmemiz. Birbirimizi anlamaya çalışmıyor, birbirimize güvenmiyoruz. Önyargılarla hareket ediyor, bilmediğimize, tanımadığımıza şüpheyle yaklaşıyoruz. Selam alıp vermelerimiz bile. ‘Bir şey mi isteyecek, niye selam verdi’ der gibi.

Dini yaşayanımız, yıllarca dine mesafeli olandan uzak durdu. Dine kuşkuyla bakan insanların problemlerini anlamaya çabalamadı. Dine uzak olanın aslında neye uzak olduğunu ve neyi çözemediğini anlamak için hiçbir çaba göstermedi. Ona yakın olup anlamaya çabalayacağına, kendisi gibi dini bütün olanlarla yakınlaştı. Dar bir alanda İslam’ı yaşamaya çalıştı. Elbette bunda yıllarca dindarlara uygulanan baskının etkisi çoktu. Çünkü dindar vatandaş ya istediği gibi dinini yaşayamıyor veya potansiyel tehlike olarak görülüyordu.

Dine soğuk olanlarımızın durumu da farklı değildi. Onlar da dini yaşayanlara, yıllarca kuşku ve korkuyla baktılar. Dindarları tehlike gibi gördüler. Dini hassasiyetlerini anlamaya çalışmadılar. Allah’a teslimiyetin ne demek olduğunu anlamakta ağır davrandılar. Hem dinden hem de dini yaşayandan uzak düştüler. Aynı amentüye inansa da birbirine yabancı iki hayat tarzı geldi ve sinemize yerleşti. Nahl suresinin 125. Ayetine bakarsanız: Ayet, farklı seviyelerdeki insanlara yönelik olarak özelde İslâm davetinin, genelde ilmî ve fikrî tartışmaların, eğitim ve öğretimin başlıca yöntemlerini özetlemektedir. Ayetteki hikmet; Tartışmasız doğru bilgi ve inanç sağlayan kesin delil. Bütün bilgi derecelerinin en yükseği de budur. Kesin bilgiye değil, zannî işaretlere ve ikna gücüne dayalı deliller. Güzel öğütle de bu kastedilmiştir. Ayetteki “en güzel yöntemle tartış” buyruğu bunu ifade eder. Sen Rabbinin yoluna, ilimle, hikmetli sözlerle, sağlıklı ve ahlâklı yaşayışınla, kurduğun örnek toplum düzeni ile sünnetinle gönül alacak güzel öğütlerle, sorumluluklarını hatırlatarak, uyararak davet et, teşvik et, sevk et. Onlarla, en güzel mantıklı usülleri kullanarak mücadele et. Rabbin, başına buyruk hareket ederek, yolundan uzaklaşanları, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih edenleri iyi bilir. Hidayet rehberiyle gösterilen, öğretilen hak yola girmeye istekli olanları, İslâm’da sebat edenleri de iyi bilir. Unutmamak gerekir ki, Allah Firavuna bile Hz. Musa Peygamberin yumuşak davranmasını emretmiştir. Dindar olarak bilinenlerin dini ‘dar’ olmaz/olamaz. Allah’a iman eden ve Yüce Allah’ın herkesin ve her şeyin Rabbi olduğunu bilendir. Allah’ın rahmet bakışıyla evrene bakandır. Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın son Peygamber olduğuna iman etmenin yanında; Hakkaniyet sahibi olandır. Adaletten sapmayandır. Aleyhine de olsa adaletten yana olandır. Haram para yemeyendir. Hak sahibine hakkını verendir. Merhamet sahibi, şefkatli, onurlu, kişilikli, sözünün eri, her türlü iyiliğe açık, mazlumun yanında olan, mazlumun, mağdurun, çocuğun, ezilmişin dinini ırkını ve dilini sorgulamayandır. Yüzüne baktığında ürkemeyeceğin, iffetli, izzetli olandır. Lokmasını mağdurla paylaşan, yetimi görünce duraksayandır. Ezana, bayrağa, ülkesine sahip çıkan, iyilik eden her büyüğüne vefalı olandır. İnsanlığın ortak mirasını ‘ortak payda’ bilendir.Allah’tan geldiğine ve yine ona döneceğine iman edendir. Çilesi ve davası olandır. Anlayışlıdır, sabırlıdır, tahammüllüdür, edeplidir, temizdir, zariftir, naziktir, kibardır. Bir insanı yaşatmak kâinatın tümünü diriltmek gibidir, bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir akidesine bağlıdır. Akide-iman adamıdır. Sahtekârlıktan münafıklıktan, korkaklıktan, şartlara göre eğilip bükülmekten nefret eder. Yağcılıktan, nabza göre şerbet vermekten, günün adamı olmaktan, imanını pazarlık konusu etmekten nefret eder. Hesabı, derdi, hedefi, tasası Allah’tır. Allah onun Rabbi, Peygamberi, Hz. Muhammed (s.a.v.) onun dünyadaki yol rehberidir. Ahiret sığınağıdır.

(Devam edeceğim İnşallah…)

Yaşar Değirmenci

Akit TV köşe yazarı