BIST8.988,55%2,06
USD32.3292%0.11
EURO35,0802%0.03
ALTIN2.299,41%0.96

Er ya da geç ‘büyük devlet olma’ hayalimi herkes görecek

Sabri Balaman

Abone OlGoogle News
30 Kasım 2021 07:01

Doğu-Batı cepheleşmesine dayalı ideolojik mücadelenin yaşandığı ve de korkunç bir silahlanma yarışının sürdüğü uluslararası sistem ortadan kalkmış değil.

Konvansiyonel askeri önlemle ve caydırıcı güçlerle yeni pazarların paylaşımına dayalı bir rekabetin egemen olduğu, yeni dünya düzeni adı altında ittifaklar yeniden şekilleniyor.

Yakın zaman diliminde Yunanistan ve ABD’nin müttefiklik adı altında yaptığı askeri işbirliği, soğuk savaş dönemi sonrası yeni alan olarak test ediliyor. Rusya denklemi adı altında, Türkiye açısından ciddi risk olarak not edilmelidir.

Sovyetler Birliği’nin dağılması, silahsızlanma ve askeri gücün de güvenlik için öneminin azalmasıyla birlikte ABD, kendisine açmaya çalıştığı yeni sahada nüfuzunu yeni düşmanlar üzerinden korumaya çalışıyor.

Bu gelişmeler Türkiye için önemli sayılabilecek sonuçlar doğuracak niteliktedir. Türkiye, gerek doğu-batı, gerekse kuzey-güney ekseninde, dünyanın en hassas siyasi, ekonomik, askeri ve jeostratejik fay hattı üzerinde bulunmaktadır.

Yeni tehdit ve risklerin yoğunlaştığı, Balkanlar-Kafkasya ve Ortadoğu üçgeninin merkezinde yer alan konumuyla Türkiye, bu tehdit ve risklerin, hem doğrudan hedefini teşkil etmekte hem de dolaylı etkisi altında bulunmaktadır.

Bu bağlamda Türkiye NATO güvenliğinden çok, kendini merkeze konumlandıracak coğrafi ittifaklar peşinden gitmelidir.

Soğuk Savaş döneminde göreceli bir güvenliğe sahip olan Türkiye, yeni gelişmeler sonucu ortaya çıkan durumun beraberinde getirdiği yeni tehditlerle karşı karşıya gelmiştir. Gelişmelerin pek çoğu beklenmedik şekilde gerçekleştiği için Türkiye belli ölçüde hazırlıksız yakalanmıştır. Avrupa Birliği’nin aldığı yeni şekil ve Türkiye’nin birliğe tam üyelik çabalarının sonuçsuz kalması, şimdilik tek bir çıkar yol ortaya koyuyor. Türkiye’nin, bölgede ABD ve İsrail ile ATLANTİK aklına terk edilmeyecek güvenli bir limana doğru yol alması elzemdir.

Türkiye’nin dış politikasının ortaya çıkan yeni gerçekler ışığında yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Ayrıca Avrupa ile yakınlaşmak için reel ve politik argümanlarını zenginleştirerek kimseye muhtaç olmadığını göstermesi, siyaset çözme ekseni üzerinden yol alması, daha realist bir yaklaşım sergilemesi gerekmektedir.

Günümüz uluslararası sisteminde, ABD’nin Avrupa üzerindeki nüfuzunun azaldığı hesaba katılarak Türk-ABD ilişkileri ele alınmalı ve Türkiye kendi çıkarlarını koruyacak bir stratejik yol ve siyaset yönetimi tercih etmelidir.

NATO’nun benimsediği yeni stratejisinde Türkiye’nin çıkarlarını ne derece tehdit ettiği ortadadır. Türk dış politikasının öncelikle NATO’nun ya da AB’nin çıkarlarından farklı da olsa, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını sağlayacak şekilde oluşturulması gerekmektedir. Bu çerçevede, Türkiye’nin ‘yeni Türk Cumhuriyetleri’nin kurumsal devletleşme süreçlerinin tamamlanmasına yardımcı olması oldukça önemlidir.

Keza bu cumhuriyetlerle başlatılan ekonomik ve ticari ilişkilerin, Orta Asya ZENGEZUR KORİDORU’nda Türk dünyası için çok önemli olduğu ortadadır. Geniş bir zaman diliminde daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca Türkiye, Türk Cumhuriyetleri ile daha sıkı ve yakın sosyal ve kültürel ilişkiler geliştirmeli, bölgede ortaya çıkan fırsatı kullanmalıdır.

21. yüzyılda Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar uzanan bölgede bölgesel bir güç olma şansını iyi bir şekilde değerlendirmeli, siyasal yönetim kadrolarının değişmesinden etkilenmeyecek stratejik vizyonlar üretmeli, uluslararası ilişkilerde “reaktif” değil, “proaktif” olmalıdır.

Her şeyden önce ve her şeye rağmen, kendi ulusal dinamiklerimize güvenmeli ve bunlara dayanılıp harekete geçirilerek kazanılacak ivme sonucunda sağlanacak kalkınma ile ulusal onur ve çıkarlarımızdan taviz verilmemelidir. Büyük devlet olma iddiasında bulunan bir Türkiye, büyük devlet olmanın gereklerini de yerine getirmek ve kanıtlamak durumundadır.

Büyük devlet, dış politika ve ulusal menfaatler bakımından uluslararası arenada tabiri caizse, “Bir koltuğa birden fazla karpuz sığdırabilen” ve global uluslararası ilişkilerde kendini olayların akışına bırakmış, başkalarının politikalarıyla arkadan sürüklenen değil, kendi ulusal politikalarını masada savunan diplomaside kazançlı çıkandır.

Büyük devlet, tüm kader ve geleceğini “tekli ve alternatifsiz” bir dış politika üzerine inşa edemez; etmemelidir. Uluslararası aksiyon stratejileri bakımından bir tek hedefe odaklanamaz. Tek hedef-tek dış politika yoktur; öncelikli hedef ve dış politika vardır.

Büyük devlet, geleceğe yönelik olarak sürekli politikalar ve stratejiler üretebilen ve uluslararası ilişkilerde ortaya çıkabilecek durum, değişim ve gelişmelere göre proaktif olarak her zaman kullanabileceği politika ve çözüm alternatiflerine sahip olan devlet demektir.

Bugün kur saldırılarının sonucu birilerinin kârı olarak düşünülse de yarının güçlüsü olmak adına hayırlı bir mücadele olarak düşünülmelidir. Vesselam.

Sabri Balaman

Akit TV köşe yazarı