BIST9.693,46%1,77
USD32.5355%0.02
EURO34,7190%0.09
ALTIN2.499,53%0.61

Türkiye-Mısır ilişkilerinde derin Britanya aklı

Sabri Balaman

Abone OlGoogle News
09 Mart 2021 06:44

Bir süredir Libya ve Doğu Akdeniz meseleleri yüzünden Yunanistan ve Türkiye, Mısır’ın atacağı adımlara odaklanmış durumda. Özellikle Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah Sisi’nin 2013’te bir askeri darbeyle iktidarı devralması ve iki binli yıllık Mısır tarihinin seçilmiş tek Cumhurbaşkanı Mursi’nin şehit edilmesiyle Kahire ile Ankara arasındaki ikili ilişkiler önemli ölçüde kötüleşti.

Mısır dış politikasından güvenliğe, iç siyasetten ekonomiye kadar Türkiye karşıtı bloğu Akdeniz meselesinde partner edinmiş durumdaydı. Zira Yunanistan ve Mısır’ın, Doğu Akdeniz için kısmi düzeyde yaptığı “Münhasır Ekonomik Bölge” (MEB) anlaşması Birleşmiş Milletler’de (BM) yayınlandı. Yunanistan-Mısır anlaşmasının kayıt onayı 24 Aralık 2020 tarihi olarak belirlendi. Elbette Türkiye bu anlaşmayı tanımadı. Türkiye’nin Libya’da askeri gücü ve MEB anlaşması; saha dinamiklerinin değişmesine neden oldu. Çünkü Libya ile ilan ettiği MEB sahasıyla çakışıyordu. Üstelik, Türkiye kıta sahanlığı ve MEB alanlarına bir tecavüz söz konusu oldu.

Sadece Erdoğan nefreti ve Türkiye karşıtlığı nedeniyle Mısır, Bingöl büyüklüğündeki bir alanı kaybediyordu. Her ne kadar Mısır ve Türkiye arasında devlet başkanları üzerinden bir mesafe olsa da; iki ülke dışişleri, istihbarat ve Ortadoğu kökenli iş adamları üzerinden görüşüyordu. Ancak ciddi bir yol alınamıyordu.

Hem Mısır hem de Türkiye, Akdeniz ve Ortadoğu’da siyasi açıdan etkili oyuncular olarak, dış politikaları sayesinde tüm Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmiştir. Aslında, çağdaş tarih boyunca, Mısır ve Türkiye arasındaki ikili ilişkiler oldukça dostane ve aşırı gerginlikler arasında gidip geldi. Yaşanan gerilim de geçiciydi ve asıl olan ülkelerin rasyonel menfaatleriydi.

Türkiye-Mısır ilişkilerini uzun vadede ele alıyor. Dolayısıyla iki ülke de çeşitli karşılıklı adımlar atmaya başladı.

Türkiye bir kez daha Mısır ile diyaloğa açık olduğunu ima ediyor, ancak gerçek ilerleme hâlâ belirsizliğini koruyor. Benzer bir durum Mısır tarafında da söz konusu. Ancak Mısır’ın Türk dış politikası aynı zamanda Mısır’ın iç politikasını da direkt etkileyeceğinden adım atması gereken ülkenin Mısır olması gerekiyordu. Bu bağlamda Libya’daki geçici hükümetin Mısır tarafından da desteklenmesi Türkiye’ye yönelik bir jest olarak değerlendirildi.

Mısır’ın Yunanistan ile gerçekleştirdiği MEB ve Kıta Sahanlığı anlaşmasından Türkiye lehine bazı rezervlerin konulması; her ne kadar Mısır’ın ekonomik ve stratejik menfaatleri gereği olarak atılmış bir tavır olsa da; yine Türkiye ile ilişkilerden medet umulmasıyla ilgilidir. Bu bağlamda Mısır devlet televizyonunun Türkiye ve Erdoğan karşıtı propagandasının azaltılması; bunun dışında Mısırlı futbolcu Muhammed Mostafa’nın yüksek ücrete rağmen Fransız St. Entinie kulübü yerine Galatasaray’a transferinin Sisi rejimince teşvik edilmesi iki ülke arasında ilişkilerin onarılmasına yönelik adımlar olarak değerlendirilebilir.

Son olarak Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın “Mısır ile tarihsel ve kültürel birçok ortak değerimiz var. Önümüzdeki günlerde farklı gelişmeler olabilir” açıklaması ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Mısır’la deniz yetki alanları anlaşmasına ilişkin, “İlişkilerimizin seyrine göre müzakere ederek, bir anlaşma imzalayabiliriz” ifadeleri öne çıktı.

Mısır’ın yukarıda saydığımız adım ve jestlere karşılık iki Türk bakanın bu açıklamaları, önümüzdeki günlerde Mısır-Türkiye arasında bir askeri tatbikat veya Doğu Akdeniz’de bir MEB anlaşması yapılabileceğini düşündürdü.

Gelelim analizimizin diğer kısmına; yani iki ülkeyi kim(ler) barıştırıyor sorusuna… Mısır-Türkiye ilişkilerinin tarihinde benzer bir refleksin geliştiğini söylemek zordur. Bunun da başındaki etkeni İngilizler olarak resmederiz.

Bu sefer, Mısır ve Türkiye’yi bir araya getiren sadece iki ülkenin menfaatleri değil; aynı zamanda İngilizlerin Ortadoğu ve Akdeniz’deki ticari ve siyasi kazanımlarının örtüşmesiyle ilgilidir.

İngilizlerin Ortadoğu’da ABD ve İsrail karşıtı politikasında iki ülkenin ordusuna ciddi ihtiyacı var. Bunun dışında Akdeniz’de enerji arayan ulus-üstü şirketlerde, belirsizliğin bir an önce üretim sınırlarının belirlenmesini istiyordu. Türkiyesiz bir çözüm olamayacağından ve Akdeniz ve Libya konularında da bir konsensüs olduğunda, belirsizlik üzerinden değil de; sınırları belli bir mutabakatta fayda vardı.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 23 Şubat’ta Mısırlı mevkidaşı Samir Şükri’ye Mısır’ın Rus Sukhoi 35 uçaklarını satın almasıyla ilgili endişelerini dile getirdi. Ne tesadüf ki; ABD, aynı günlerde Türkiye’ye yönelik benzer bir açıklamada bulunmuştu.

ABD’ye rağmen, Mısır, Rus uçakları al(a)maz. Hadi aldı diyelim ABD tehdidine karşı dik duramaz. Mısır’a yürek yediren siyaset İngilizlerin eseri olduğu gibi Türkiye ile barışmasını en azından aynı düzlemde masa kurmasını sağlayan da İngilizlerin deniz aşırı siyasetidir.

Son kertede Mısır-Türkiye ilişkilerinin düzelmesini başarılı buluyorum ve destekliyorum. Açıkçası Türkiye’nin denge siyaseti açısından İngilizlerle kurduğu ilişkiyi oldukça önemli ve doğru buluyorum. Ancak aşırı angajmanı tehlikeli ve büyük bir tuzak olarak değerlendiriyorum. Çünkü İngilizler Osmanlı’nın son döneminde 2. Abdülhamid ile de benzer bir siyaset izlemiş, Rus ve Fransız varlığına karşı Türkiye’yi araçsallaştırmış daha sonra dönemin süper gücü Fransızların yanında Osmanlı’ya karşı savaşmıştır.

“Tarih tekerrürden ibarettir” sözünden yola çıkarak, Libya, Irak, Karabağ ve Suriye dış politikası ve akut güvenlik meselelerinde İngilizlerin Türkiye’yi ve Erdoğan’ı oyaladıklarını, ancak kendi çıkarları doğrultusunda Türk ordusunu bir şekilde etkilediklerini görüyoruz.Vesselam…

Sabri Balaman

Akit TV köşe yazarı