BIST8.987,40%2,05
USD32.3292%0.11
EURO35,0757%0.01
ALTIN2.298,85%0.94

Türkiye-İngiltere yakınlaşması; Fırsat mı? Tehdit mi?

Sabri Balaman

Abone OlGoogle News
05 Ocak 2021 09:10

İngilizler, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasına neden olanlardan... Bir dönem Kemalizm üzerinden Türkiye’nin ve Anadolu’nun sosyal, siyasi, ekonomik ve demografik yapısını değiştirmeye çalıştı. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra da İngilizler kolonilerini ve siyasi tahakküm altına aldıkları ülkelerin yönetimini ABD’ye bıraktı.

Türkiye’de yaşanan birçok siyasi, askeri ve ekonomik meselenin arka planında hep ABD-İngiliz çekişmesi yer aldı. Son olarak 15 Temmuz darbe kalkışmasıyla da İngilizlerin etkisi Türkiye’de arttı. Doğrusunu söylemek gerekirse epeyce faydalı da oldu. FETÖ’nün yaptığı darbeyi Avrupa ve dünyada ilk İngilizler resmi raporladı. Medyasıyla bize destek vermese de, karşımızda yer almadı. Suriye’de ABD-DEAŞ ilişkisini ilk İngilizler kanıtladı. Türkiye’ye ve Türk bankalarına ekonomik açıdan ciddi destek verdi. Libya ve Karabağ meselelerinde de destek verdiğini biliyoruz.

Buraya kadar Türkiye’nin dış politikası açısından güzel bir ilişki ve kazanım görülüyor. Ancak İngilizler, ‘Kaz gelecek yerden, tavuk esirgemeyen’ bir siyasete sahiptir. Üstelik Amerikalılar gibi de öyle kalkınma odaklı bir alışveriş biçimi de yoktur. Baya baya ülkeleri köleleştirir. Devşirmenin ötesinde ‘asimile’ ederler. Bunun için Hindistan, Pakistan, Ürdün, Mısır, Malta ve Güney Afrika’yı örneklendirebiliriz. Hatta 2. Abdülhamit de saltanatının ilk yıllarında İngilizlerin derin denge politikasından istifade etmiş; uzun vadeli İngiliz siyaseti Osmanlı İmparatorluğu’nun dehlizlerine kadar etki göstermiş. En sonunda ordu içindeki unsurlarıyla Abdülhamit’e darbe yapmıştır.

Dolayısıyla Türkiye, ABD’nin çevrelemesiyle karşı karşıya kalmışken bir denge açısından İngilizlerle yakınlaşmasını doğru buluyorum. Ancak orta ve uzun vadede Türk devletine ulusal güvenlik sorunları açacağı için uyarıyorum ve endişe ediyorum.

Çünkü İngilizlerin Ortadoğu ve Asya ülkelerindeki siyaseti göstermiştir ki; devlete tamamen egemen olana kadar usul usul bekleniyor. Mesela Türkiye’de Doğu ve Güneydoğu’da Kürt aşiretleri etkilemeye çalıştığını biliyoruz. Karadeniz lobisi üzerinden kamu-bürokrasisini egemen olmuş durumda. Güvenlik bürokrasisi üzerine ideolojik bir kılıfla hâkim olmuş durumda. Ayrılıkçı bakış adı altında düşman konumlandırması adına bir bölgeyi veya belirli bir oran doğrultusunda düşman zemini oluşumunu sağlamış durumdadır. Medya üzerinden etnik temelli şovenist baskı konumlandırıldı. Özetle kimlik veya etnik siyaseti gördüğünüz her taşın altında İngilizleri veya siyasetini bulabilirsiniz.

Suudi Arabistan’da Suudi hanedanlığını, Irak’ta Sünni baasçılığı, Suriye’de Alevi baasçılığı, İran’da Fars milliyetçiliği, Asya’da Hindu milliyetçiliğini, Balkanlar’da Yunan, Ortadoğu’da Arap milliyetçiliği bunun en iyi örnekleridir. Fransız ve İngiliz siyasetinin odağında yönetim ve devlet kademesini belli bir etnik gruba teslim ederek; ülkeyi teslim almışladır. Bu durum devlet-millet arasındaki bağın zayıflamasına veya kopmasına neden olur. Sadece küçük bir zümrenin ulus-devlet bilincini geliştirir. Ancak toplumun, devletinden nefret etmesine neden olur.

Malumunuz Türkiye bir süredir İngiltere’den ve İngilizlerin etki alanında olan İspanyol bankalarından kredi almaktaydı. Dolayısıyla yaşadığımız ekonomik daralma bizleri hatalara sürüklememeli. Bilemiyorum Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu anlaşmanın detaylarına ne kadar hâkim. Ancak tereddüdümüzü paylaşmak ve yetkilileri uyarmak bizlerin vazifesidir.

Bu detaylara son olarak Birleşik Krallık-Türkiye Serbest Ticaret anlaşmasını da ekleyebiliriz. Aslında yazıyı yazmamıza neden olan konu buydu. Bu serbest anlaşmanın detaylarına hakim değiliz; ancak açıklanan maddelerin çok yüzeysel olması, detayları gizemli kılıyor!!

Mesela İngilizler, halen FETÖ’ye destek vermeye ve Akın İpek’i ve diğer FETÖ mensuplarını Britanya ve Kolonilerinde bakmaya devam ediyor. Kuzey Irak’ta, Irak hükümeti nezdinde halen PKK’ya kol-kanat gelmeye devam ediyor. Karadeniz bölgesinde faaliyetlerini ve kimlik siyasetin zeminini hazırladığını biliyoruz. Bingazi’de etkili oldukları halde Libya’da siyasi huzurun tesis edilmesinde BM üzerinden siyasi şekillendirme yaptığını; Mısır, BAE ve Suudi üzerinden Türkiye karşıtı cepheye belki ABD kadar değil ama arka planda engel olmadığı gibi… Birçok konudan bahsedebiliriz.

Sonuç olarak! Türkiye, ABD’nin eko-politik ve askeri bir çevrelemesiyle karşı karşıya. Bu bağlamda İngilizlerle yapılan denge siyasetini kısa vadede ve belli sınırlar içerisinde doğru bulabiliriz! Ancak orta ve uzun vade de etnik ve kimlik siyaseti üzerinden Türk devletinin bekası açısından tehlikeli ve problemli bulduğumu belirtmeliyim. Çünkü Ortadoğu’da ve Asya’da İngiliz siyasetinin davranış biçimi ve etki alanı göstermiştir ki; Türk siyasetine ve ekonomisine ‘maalesef’ tam olarak egemen durumdalar. Türkiye, artık bir karar almaya mecbur bırakılıyor. Şahsen bir karar vermeden önce İngiliz siyasetinin yörüngesinden çıkmak zorundadır. Zira Türk devletinin en büyük problemi denge veya stratejik işbirliği yaparken ‘anlamsız’ bir angajman veya yakınlaşmaya maruz kalmasıdır. Osmanlı’nın son dönemi bunun en iyi örneğidir. Vesselam…

Sabri Balaman

Akit TV köşe yazarı