BIST9.153,08%0,81
USD32.3693%0.08
EURO34,9656%-0.15
ALTIN2.325,70%0.23

Dava aşkı ve 2001 Erdoğan’ı…

Sabri Balaman

Abone OlGoogle News
22 Eylül 2020 09:34

Türkiye, aylardır Akdeniz ve Ege ile meşgul bir şekilde, uluslararası mücadele peşinde koşarken iç gündem ve siyaset aklının hiç boş durmadığını gözlemledim.

Dış politikada, güç ve ekonomi ile kendini ispatlamaya çalışan Türkiye’nin yanında muhalefetin düzenlediği manası olmayan anketleri, kurultaylarda iktidarı diline dolamasını, anket firmalarının devamlı yeni sonuçlar açıklamasını, yeni siyasi partilerin kurulmasını saymakla bitmez…

Güçlü Türkiye olma yolunda iç siyasette muhalefet ile savaş verirken bir yandan da Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, Türkiye’nin iç siyasetine karışma çabaları entrikada sınır tanımadıklarının bir delili, etik kuralların ne kadar hiçe sayıldığının bir göstergesidir.

Hanımlar, Beyler;

Gün geçtikçe sert siyaset dilinden arınmamız gerekirken, bu manzaralarla karşılaştıkça dozajı da artırmak durumunda kalıyoruz.

Siyasetin zirvesinde bulunmak zor ve bedel isteyen bir şeydir…

Günlerdir Ak Parti teşkilatları tarafından yoğun bir mesaj trafiğine tutuluyorum. ‘Endişelerimizi dile getirin, sesimizi duyurun’ gibi çağrılar alıyorum. Peki, nedir Ak Parti teşkilatlarının endişesi? Bu soruyu sorduğumuz zaman ardı arkası kesilmeyen bir endişeler silsilesi ile karşılaşıyoruz.

-Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milli duruşuna karşı bir sevginin karşılığında ikiyüzlü yaklaşımlar,

- Onurlu bir iç ve dış politika için verilen mücadele sonucunda elde edilen kazanımların ikili politikalara kurban gitmesi,

- Dış politika kaynaklı gelecek kaygısı

… gibi birçok endişenin arka arkaya sıralandığını söyleyebilirim.

Dünyanın şu anda içinde bulunduğu çıkmazın Türkiye’ye sıçramasından korkulması da endişelerin en büyükleri arasında yer alıyor.

Ak Parti teşkilatlarının ve teşkilat mensuplarının endişelerine biraz kulak vermenin; ülkenin ileride içinde bulunacağı konuma bugün hangi hataların sebep olduğunu görmek açısından değerli olduğunu düşünüyorum.

Mahalle ve ilçe yöneticilerinin en çok şikayetçi olduğu konuların başında semt pazarlarında, gıda fiyatlarındaki artış geliyor…

Adil kararlarda dengesizlik, suçlar ile mücadelede caydırıcılığın yetersizliği, kadın cinayetleri ile ilgili çözüm odaklı çalışmanın yapılmaması, İstanbul Sözleşmesi’nin tehlikeli maddelerinin revize edilmemesi…

Pandemi sürecini fırsata çevirebilmek hâlâ mümkün iken piyasada durgunlaşmaya gidecek adımlar atılması…

Ak Parti vizyonundan uzak olan ve alan kazanmaya çalışan bazı odakların emniyeti kendilerine göre şekillendirmesi…

Emniyet içinde yeniden yapılanma oluşturacak grupların tespitinin vaktinde yapılmaması…

Burada da özellikle belirtmek istiyorum ki; Emniyete şu an en çok sızma rütbeli personelde yer alıyor. Milli Savunma ve Emniyet Teşkilatı, kolluk kuvvetlerini seçerken daha hassas davranmalıdır.

Milliyetçi görünen sözde Atatürk devrimlerine bağlı tiplemelerin birçok kuruma sızması…

Şu anda ülkemiz, Osmanlı’nın son dönemi gibi…Şahsi menfaatler ve işler, davanın önüne geçmiş durumda.

Ak Parti’nin içerisinde bulunan şahıslar şu anda dava ve milli şuur bilinciyle değil, tamamen şahsi menfaatler uğruna parti içerisine yerleşmiş durumda. Birçok kesimin tek derdi çevre edinmek, para kazanmak, iş bulmak olmuş ne yazık ki…

Bu da ortaya farklı bir yapılanmayı çıkarıyor diyebilir ve hatta FETÖ örneğini verebiliriz.

Zamanında FETÖ de “İbadet, Ticaret ve İhanet” sıralaması ile gitmişti…

Dileğimiz odur ki; Ak Parti’de tekrar 2001 misyon ve sorumlulukları üstlenilebilir. Kadrolarını revize etmiş bir Ak Parti’ye ihtiyaç var. Protokollerden inmeyen aKePe’lilere değil…

Birileri rezidanslar kiralayıp, pırlanta kol düğmeleri takacak diye bir dava böyle heba edilmemeli. Mental yorgunluk tavan yapmış durumda. Teşkilatlarda duyarlı üyelerin sesine kulak verilirse, gereğinin yapılması karşılığında sonuçların daha farklı olacağı inancındayız.

İl-ilçe teşkilatları önceden bir devlet kurumu gibi hınca hınç kalabalıktı. Her önünden geçtiğimizde pozitif bir yaklaşım ve samimiyet varken şimdi bakıldığında kapılar kapalı…

Milletin derdine derman olacaklarına kendi şahsi çıkarlarının peşinde koşmaktalar.

Bir hanede kadın kale ise kale içten fethedilir mantığını kavrayamayan bir ‘Kadın Kolları’ ile karşı karşıya bir durum var. Kadın Kolları’nın yetersiz çalışmalarının yanında tek dertlerinin cüzdanlarını korumak olduğu görmek bu davayı yıpratan en önemli unsurlardan biridir. Görmezden gelerek Polyannacılık oynamak ancak ülkeye zarar verir.

Büyük Türkiye yolunda ilerlemenin yolu, bizleri ileriye taşıyacak olan zihniyetleri yakınımızda tutmaktır. Genç düşmanlar elde etmek değil. Bu ülkenin geleceği için çalışıldığı takdirde böyle bir kaygı yaşanmamaya başlayacaktır. Şahsi menfaatler bir kenara bırakılıp, tekrar 2001’deki gibi vatandaşın derdiyle dertlenilen bir teşkilat yapılanması görmek dileğiyle…

Vesselam…

Sabri Balaman

Akit TV köşe yazarı