BIST9.645,02%-0,50
USD32.5253%0.01
EURO34,8438%0.59
ALTIN2.431,08%-0.07

NATO gelecek adına bir kuşak mı yoksa uşak mı?

Sabri Balaman

Abone OlGoogle News
28 Haziran 2022 08:55

NATO, 1990 yılında Soğuk Savaşın sona ermesini takip eden 21 yıllık süreçte, üyeleri, konsepti, görev alanları ve görevleri kapsamında büyük bir değişim ivmesi yakalamıştır. NATO’nun yeni konsepti çerçevesinde yürüttüğü operasyonların verimlilik derecesi, 1990, 2001 ve 2006 yıllarındaki uluslararası siyasi atmosfer ile yakından ilgisi vardır.

Çünkü bu tarihler küçük kırılma noktalarına işaret etmektedir. 1990 yılında SSCB’nin dağılmasıyla dünya çift kutuplu nükleer tehdidin etkisinden kurtulmuştur. Fakat bu tehdidin yeri, kontrolsüz nükleer ve konvansiyonel silahlar, etnik çatışmalar, bölgesel kriz ortamları, asimetrik boyutlu terörizm ile dolmuştur. Bu yeni bir siyasi atmosferdir ve NATO da bu siyasi atmosferin gereği oluşturduğu strateji konseptine göre yeni misyonunu ortaya koymuştur. İsrail çıkarlarına hizmet örneği gibi.

Bu çerçevede NATO’nun yeni misyonunu deneme alanı Balkanlar olmuştur. Fakat Balkan operasyonlarında dikkati çeken en önemli husus, karar alma mekanizmalarının işlevlerinde yaşanan gecikmelerdir. Dolayısıyla büyük zaman kaybı yaşanmış, bu bölgede daha fazla suçsuz insan zarar görmüştür. 2001 yılı bir milattır. Orta Doğu’dan Afganistan’a kadar geniş coğrafyada ABD inisiyatifi ele alarak tek başına hareket etmiş, NATO başlangıçta deniz ve hava gücü ile destek vermiştir.

2001 yılından sonra yapılan NATO zirvelerinde bir dizi önemli kararlar verilmiştir. Bunlar genel kapsamda NATO’nun genişlemesi, NATO kuvvetlerinin daha küçük ve hareketli hale getirilerek aynı anda birden fazla görev yapabilecek yapıya haiz kılınması ve dünyanın değişik bölgelerinde operasyonlar yapılabilmesine yöneliktir. Bu kapsamda da Orta Doğu ve Afganistan’da NATO güçleri ABD ile birlikte inisiyatif almaya başlamıştır. Bir nevi ABD çıkarlarına hizmet eden ileri karakolu gibi.

Bu görevler esnasında iki alanda eleştirel konu ön plana çıkmıştır. Bunlardan ilki, büyük coğrafyalarda NATO birimlerinin küçük teşkiller halinde kullanılması, NATO’nun caydırıcılık özelliğini zedelediği yönündedir. Bu birimler kendi başlarına yeterli ve etkili olamamış ve daha çok ABD inisiyatifinde hareket etmek zorunda kalmıştır. İkincisi ise, bu bölgelerde görev yapmak NATO üyeleri için kendilerinin de özellikle asimetrik boyutlu terör örgütlerinin hedefi haline geldiği düşüncesini güçlendirmiştir.

ABD’nin Irak ve Afganistan’da istediği başarıyı elde etmemesi, ABD, çıkış yolları aramış ve bu durum ABD’nin üstünlüğünü kaybettiği anlamına gelirken, ABD ile eş güdümlü görev yapan NATO üyeleri için de derin endişeye sebep olmuştur. NATO’nun siyasal örgüt haline dönüşmesi ve ABD çıkarlarını koruyan örgüt haline dönmesi birçok üye ülke tarafından derin çatlıklara vesile olmuştur. Örnek vermek gerekirse, Türkiye’nin terörle mücadelesinde olduğu gibi veya Suriye’den gelen saldırılara rağmen ABD’nin net tavır göstermemesi, terör örgütleri ile ittifak yaparak ikiyüzlü tutumu sergilemesi.

Bu gelişmelerden, karar mekanizmaları, NATO güçlerinin kullanım şekilleri ve NATO operasyonları çerçevelerinde sonuçlar çıkarmak gerekmektedir. NATO üyelerinin ortak kararına bağlı olarak operasyon icra edilmesi süreci her dönemde yavaşlattığı yaşanan tecrübelerden çıkarılmıştır. NATO’nun önde gelen İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkeleri kendi aralarında anlaşmazlıklara düştükleri dönemlerde NATO hareketsiz kalmaktadır. NATO’ya üye olmaya çalışan Finlandiya ve İsveç gibi ülkelerin sadece İngiltere ve ABD’nin amaçlarına hizmet etmesi için Türkiye’ye yapılan baskıların anlamsızlığı, ikircikli ABD politikasının NATO açısından son derece sakıncalıdır.

Günümüzde 30 ülke yakın gelecekte 32/33 üyeli bir organizasyona dönüşebilecek olan NATO başlı başına önemli bir dünya gücüdür. Fakat ortaya konulan konsept gereği küçük ve modüler kullanım NATO’yu caydırıcılıktan ve çatışma engelleyicilikten çıkarmaktadır. Bu kullanım NATO’yu çatışmayı önlemekten ziyade yabancı topraklarda kendini korumaya çalışan bir askeri birim haline getirmektedir. Rusya ve Ukrayna savaşındaki çaresizliği gibi, NATO icra edilen operasyonlar kapsamında ise, esas uygulayıcı gücün ABD olması nedeniyle NATO güçleri barışı sağlamaktan ziyade ABD harekâtlarına yardım eden güçler görünümüne sahiptir.

Bu durum da NATO’nun inandırıcılığını ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle, karar mekanizmasının üye devletlerin kontrolünden alınması, üye devletlerin belirleyeceği ve NATO misyonuna inanan devletler üstü bir karar mekanizmasının teşkili NATO’nun karar alma sürecini hızlandıracaktır. Buna paralel olarak günümüzde de sorgulandığı gibi, NATO’nun görevlerini küçük unsurlar ile yapması yerine herhangi bir çatışma alanında ihtiyaç duyulan gücün iki hatta üç misli ile görevlerin yapılması gerekmektedir. Türkiye-Yunanistan arasındaki çözüme bile çaresiz kalan NATO sizce gelecek adına ne kadar çözüm odaklı çatı olacak. Vesselam…

Sabri Balaman

Akit TV köşe yazarı