BIST9.693,46%1,77
USD32.5355%0.02
EURO34,7190%0.09
ALTIN2.499,53%0.61

Niçin tökezledik ya da ‘yeniden başlamak’

Prof. Dr. Ömer Özyılmaz

Abone OlGoogle News
04 Aralık 2019 11:06

Bir Dava’nın Ortaya Çıkması, Gelişmesi ya da Bozulmasına Etki Eden Faktörler-I-

1-Bir Dava’nın Ortaya Çıkması ve Gelişmesinin Bağlı Olduğu Kurallar:

Önceki yazımızda ‘dava’, ‘dava insanı’ ve ‘dava ruhu’ kavramlarını inceledik. Bunların, bir parti veya herhangi bir organizasyon için ne kadar hayati önem arz ettiklerini gördük. Bir inancı, düşünceyi ya da yaklaşımı, bir dava haline getirmek, onun ruhunu oluşturmak, o dava ve dava ruhunu kuşanmış bir insanı ya da insan topluluklarını ortaya çıkarmak, dava insanı yapmak ve onları geliştirmek, gerçekten hem çok çaba sarf etmeği, hem de çok yönlü emek harcamayı gerektiren bir uğraş alanıdır. Ancak en az onun kadar üzerinde durulması ve irdelenmesi gereken bir başka husus ta, davayı, dava ruhunu ve dava insanını sürekli kılabilmek, bunu devamlı canlı halde tutabilmektir. Hatta en zor olanı budur da denilebilir. Maalesef Ülkemizdeki, siyasal partiler başta olmak üzere pek çok organizasyonun da en temel sorunu budur. İşte bugünkü ve yarınki yazımızda ‘dava’, ‘dava ruhu’ ve ‘dava insanının nasıl canlı, dinamik ve sürekli tutulabileceğini incelemeğe çalışacağız. Diğer bir deyişle bunların oluşması, çalışması, gelişmesi, güçlenmesi ya da zayıflamasının hangi kanun ve kurallara bağlı olduğunu veya hangi mekanizmalar çerçevesinde gerçekleştiğini araştıracağız. Bu konuları, Ünlü İslam Bilgini (Tarihçi, Sosyolog) İbn Haldun ve Fransız sosyolog Maurice Halbwachs’dan destek alarak inceleyeceğiz. Ayrıca stratejik yönetim teorisinin bazı kavram ve teorilerinden de yararlanacağız.

Bir toplumda, bir dava’nın ortaya çıkması, ya da bir düşüncenin davaya dönüştürülmesi, İbn Haldun’a göre, o toplumda insanları o davaya ve birbirine bağlayan bağların oluşturulmasına ve geliştirilmesine bağlıdır. İbni Haldun bu bağa ‘asabiyet’ diyor. Ona göre davanın ortaya çıkarılması ve geliştirilmesi, ‘asabiyet’in varlığına ve gücüne bağlıdır. Asabiyet, bir davaya ve davanın bağlılarına, bağlanma duygusu olarak ele alınabilir. Devleti (günümüzde siyasal partileri) ve medeniyeti sadece asabiyet’e sahip olan toplumlar kurabilir ve geliştirebilirler. Asabiyet, toplumu güçlü kıldığı gibi, asabiyetin ortadan kalkması veya zayıflaması da toplumu güçsüz, motivasyonsuz ve dışarıya karsı savunmasız duruma düşürür. O’na göre, aralarında böyle bir bağ bulunan insanlar, aynı hedefe koşma hususunda birbirleriyle yardımlaşma, dayanışma, imdadına koşma ve mağduriyetlerini giderme konusunda harekete geçerler. Bu bağlamda asabiyet, grup içi dayanışmayı, desteklemeyi yardımlaşmayı ve paylaşmayı ifade etmektedir. İbn Haldun’a göre bir davanın ve dava insanlarının gücü, sahip oldukları asabiyet gücünün derecesine bağlıdır.

Asabiyetin üç boyutu ya da yönü vardır. Asabiyet’in hedef boyutu olan birinci boyutu, topluluğun önüne ciddi, önemli ve tutarlı bir içerik (muhteva) ve gaye-hedef koyar ki, davanın aslı da budur. O içerik ve hedefin (davanın) bizzat kendisi, öyle bir enerji üretir ki, o enerjiyle, o hedefe kilitlenen insanlarda atılımcılık-cesaret, özgüven, öz-yeterlilik duygusu, yenilikçilik, gelecek yönelimli olma ruhu, hak ve üstünlük arama özelliği kazandırır. Asabiyet’in yatay boyut olan ikinci boyutu, toplum üyelerinin, davayla, toplumla ve birbirileriyle olan yatay bağ ve bağlılıklarını ifade eder. Diğer bir deyişle, bireylerin davaya, topluma ve birbirlerine sıkı bağlılığı, toplumun da bireylere sahip çıkmasıyla gerçekleşen toplum içi yardımlaşma, dayanışma ve bütünleşmeyi ifade etmektedir. Asabiyet kavramının bu boyutu, ‘toplum içi dayanışma’ veya ‘dayanışma duygusu’ olarak belirtilebilir. Asabiyet’in dikey boyutu olan üçüncü boyutu ise, grup üyelerinin ortak bir geçmişe, bugüne ve geleceğe sahip oldukları duygusunu ve bu duygunun gruba sağladığı motivasyonu ifade etmektedir.

İbn Haldun’a göre bu üç boyut, birbiriyle karşılıklı etkileşim içerisindedirler. Bunların her biri güçlü oldukları zaman, diğerlerini destekler, geliştirir, güçlendirir. Ancak içlerinden biri ya da ikisi gelişemeyip zayıf olduğunda da, diğerlerinin gelişimini de engeller, onları zayıflatır. Dolayısıyla bir davayı yürüten dava önderleri, bu üç boyutun da güçlü olmasına çok dikkat etmelidirler. Yani dava insanlarının, davaya bağlılığı, birbirlerine olan bağları ve davanın bugünü, geçmişi ve geleceğinin ilişkisi daima olumlu ve düzeyli olmalıdır. Asabiyetin bu üç boyutundan birincisi, dava insanlarının gözünde davanın sürekli olarak güçlü, haklı ve gerçekçi oluşuyla ilgili; ikincisi, bu davaya bağlı insanların birbirine karşı sevgi, saygı ve bağlılıklarının ifadesi; üçüncüsü de ortak geçmiş, bugün ve gelecek imajlarıyla alakalıdır.

Yarın ve sonraki gün, dava için geçmiş, bugün ve gelecek imajlarının önemi üzerinde duralım.

Prof. Dr. Ömer Özyılmaz

Akit TV köşe yazarı