BIST9.085,67%0,06
USD32.3755%0.10
EURO34,9986%-0.05
ALTIN2.325,81%0.23

İnkılap tarihleri tarihi makaslamakta ustadır

Mustafa Armağan

Abone OlGoogle News
05 Haziran 2022 12:46


Birkaç sene önce şöyle bir çağrıda bulunmuştum İnkılap tarihçilerine:

Var mısınız Nutuk’ta söz edilen veya yayınlanan belgeleri arşivlerdeki aslından yeniden okumaya?

Gelin, belgeleri asıllarıyla karşılaştıralım ve bakalım o belgeler ne kadar yayınlanabilmiş?

443 binin üzerinde takipçisi olan Twitter hesabım mustafarmagan’da her yazdığıma sinekler gibi üşüşen Kemalist taifeden bugüne kadar çıtını çıkaran olmadı.

Çıkaramazlar, çünkü cesaretleri yoktur.

Çıkaramazlar, çünkü Osmanlıcaları yetmez.

Çıkaramazlar, çünkü biliyorlar ki Nutuk’ta ‘vesika’ diye sunulanların hatırı sayılır bir kısmı rötuşlanmış belgelerdir.

Amma da yaptın? O kadar da değil! Olur mu öyle şey!

Bu turşulaşmış lafları bırakın. Belgelere bakın.

İşte iddiam: Erzurum Kongresi kararları diye geçen maddelerden “Hudud-i milliye dahilinde bulunan bilcümle aksam-ı vatan bir küldür. Yekdiğerinden infikâk kabul etmez” sözü kararlarda yoktur.

Gördünüz mü? Daha ilk adımda başladınız şaşırmaya.

“Millî sınırlar dahilinde bulunan bütün vatan parçaları bir bütündür. Diğerlerinden ayrılma kabul etmez.”

Hâlbuki Erzurum Kongresi beyannamesinde böyle bir madde yoktur. Ya? Olan madde –okumaya sabrınız varsa- şudur (anlaşılması için sadeleştiriyorum mecburen):

“6. İtilaf devletlerince Mondros Mütarekesinin imza olunduğu 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız dahilinde kalan ve her bölgesinde olduğu gibi Doğu Anadolu illerinde de ezici çoğunluğunu Müslümanların teşkil ettiği ve kültürel, iktisadî üstünlüğü Müslümanlara ait bulunan ve diğerlerinden ayrılması imkânsız öz kardaş olan din ve ırkdaşlarımızın oturduğu topraklarımızın bölünmesi görüşünden tamamen yüz çevirerek varlığımıza, tarihî, ırkî ve dinî haklarımıza riayet edilmesine ve bunlara aykırı teşebbüslerin öne çıkarılmasına ve bu suretle tamamıyla hak ve adalete dayalı bir karar bekliyoruz.”

Arada dağlar kadar fark var değil mi?

Ben de onu söylüyorum ya zaten. Gelin, bu belgelerin orijinallerini Nutuk’ta kısaltılmış olan alıntıların yerine koyalım.

Zinhar yapamazlar, çünkü iyi saatte olsunlar çarpar alimAllah!

Ah yakın tarih, sen neden bize bu kadar uzaksın?

İşte bundan ve bunun gibi tarihle ilgili olmayan endişelerden…

O telgraf neden kesildi?

Buyurun size taş gibi bir örnek daha.

Açın Nutuk’u. Bendeki 1950 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın bastığı 1. cildin 103. sayfasındaki belgeyi okuyun. Piyasadaki Alfa Yayınları 2017 baskısında ise s. 89’da yer alan 19 Ağustos 1919 tarihli ve Mustafa Kemal imzalı telgrafın tarihinin yanlış olduğunu öğreniyoruz. Evet, tarih yanlış.

Kim diyor? Doğu Perinçek’in yayın yönetmeni olduğu Atatürk’ün Bütün Eserleri adlı külliyat. 3. cildinin 176. sayfasına giderseniz aynı telgrafın 19 Temmuz tarihli olduğunu görürsünüz. Ve bir dipnot:

“Belge, Nutuk’ta 19 Ağustos 1919 tarihi altında yayımlanmıştır. ATASE arşivindeki el yazısı belgede ve Ali Fuat Cebesoy’un kitabında ise 17 Temmuz 1919 tarihlidir.”

Tarihte belgeye güvenilir değil mi? O zaman ATASE arşivindeki belgenin üzerindeki tarih esas alınmalı ve Nutuk’taki bu mektubun tarihi değiştirilmelidir. Kaygı tarih ise yapılacak olan sadece budur. Ama yapabilir misiniz? Yapamazsınız, yaptırmazlar da. Şu yazıya bile kim bilir ne kadar öfkelenecekler.

Bunlar değil mi belgesi nerede diyenler. İşte belge: ATASE kaydını da veriyorum: Dolap No: Özel, Göz No: Özel, Klasör No: 17, Dosya No: 335/38-I-A, Fihrist No: 4-3, 4-4. Bu arada Genelkurmay Başkanlığı tarafından yayınlanan Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Ekim 1982, Sayı: 852, Belge No: 1785’de de neşredilmiş. Ali Fuat Cebesoy Paşa da hatıratında yer vermiş.

Neden değiştirilmiyor?

Siz düşünedurun, ben başka bir şey söyleyeceğim:

Doğu Perinçek’in yayınladığı kitapta yer alan aynı dipnota göre bu belge meğer Nutuk’ta eksik sunulmuş. Şöyle devam ediyor dipnot:

“Ayrıca, yukarıdaki metnin birinci maddesindeki “kalabilir mi?” sözcüklerindeki sonraki kısım, (böyle!) Nutuk’ta yer almamıştır.”

Şimdi buradan ne anlamamız gerekiyor?

Nutuk’ta verilen belgenin bir kısmı kesilmiş. Bu açık.

Genelkurmay Başkanlığı ATASE Arşivi’ndeki belge okunduğu zaman belgenin bir yerden sonra kesildiği anlaşılmış.

Neresi mi?

Merak ettiğinizi biliyorum.

Efendim, mesele Amerikan mandası olsun mu olmasın mı tartışması.

Sivas Kongresi’nden çok önce, hatta Erzurum Kongresi’nden bile önce Amerikan mandası hakkında Kara Vasıf bir rapor yazıp Mustafa Kemal’e göndermiş. M. Kemal de Erzurum’dan 20. Ordu Kumandanı Ali Fuat Paşa’ya çektiği telgrafta Amerikan mandası hakkındaki fikrini beyan ediyor. Fakat eksik olan kısımda ne yazıyor?

Metnin tamamını vermeyeceğim. Sadece kesilen kısmı aktarıyorum Atatürk’ün Bütün Eserleri’nin 3. cildinden:

“Bağımsızlık ve hakimiyete hiçbir bakımdan halel gelmemek şartıyla Amerikalıların iktisadi ve teknik yardımlarına taraftar olmaktan bir zarar doğmayabilir. Bunun için pek pahalı olan bu hassas noktanın evvel be evvel temasta bulunulduğu beyan buyurulan ilgili ve yetkili kişilerle bir kere daha etraflıca görüşerek emniyete bağlanması ve kapsam derecesinin tespiti gereklidir. Bu yapıldıktan sonra Vilayat-ı Şarkiye (Erzurum Kongresi) ve Sivas Kongresi’nde müzakere konusu edilmek üzere vakit kaybetmeden bildirilmesini rica ederim.”

Böylece Amerikalıların iktisadi ve teknik yardımlarına taraftar olmaktan zarar gelmeyeceği vs. kısmı sansürlenmiş oluyor.

Ve bu bir tarih oluyor.

Oluyor mu?

Siz karar verin.

Minare mi kavak mı?

Sabetayist gazeteci Ahmet Emir Yalman hatıratında Tek Parti devrinin sonlarında Manisa’nın bir köyünden eski dostu Şerif Ali bir CHPli Ocak Başkanın kendisine şu nasihati verdiğini yazar:

“Görüyorum ki minare gibi doğru bir adam kalmak sevdasındasın. Ben de bir zamanlar minare gibi doğruydum. Dünya kötüleşti, minare gibi doğruluk yüzünden başıma gelmeyen kalmadı. Sana da tavsiyem şudur: Doğruluktan ayrılma, fakat minare gibi değil, kavak gibi doğru ol.”

Kavak gibi olmak, yani zorlu rüzgârlar karşısında sağa, sola sallanmaya razı olmak şu günlerde bizim camiada pek bir revaçta. CHP tetikçilerinin başı çektiği Türkiye’nin Kemalizasyonu süreci olanca kabalığıyla devam ederken “bizim” olduğunu söyleyen cephede masaların altına saklanan mı ararsınız, inanmadığı halde “ortak değerimiz” nutukları atan mı? Hiç unutmayın ki, inanmadığını söyleye söyleye zamanla dil kalbinizi de karartır.

Tabii daha önce de bize karşı takiyye yapmayanlar için geçerlidir bu sözüm. Yok, kalbiniz zaten orada idiyse ve bize öyle görünüyor idinizse zaten kalemimin muhatabı bile olamazsınız.

Biz bütün imkânları reddetme pahasına Hakk’ı tutup kaldırmaya ve hakikate tercüman olmaya devam edeceğiz. Zaten şu denî dünyada Hakk’tan daha kuvvetli, hakikatten daha zengin bir “urvetu’l-vuskâ” tasavvur olunabilir mi?

Mustafa Armağan

Akit TV köşe yazarı