BIST9.693,46%1,77
USD32.5355%0.02
EURO34,7190%0.09
ALTIN2.499,53%0.61

14 Mayıs mı 19 Mayıs mı?

Mustafa Armağan

Abone OlGoogle News
15 Mayıs 2022 08:05

1, 14, 19, 27, 29 Mayıslar…

Her ayın olduğu gibi Mayıs’ın da birden fazla yüzü olduğunu gösteren ilginç rakamlar bunlar.

1 Mayıs gösterileri yasak zincirlerinden henüz kurtuldu.

19 Mayıs gösterilerinde ise tam tersine bir süreç yaşandı: Hükümet tarafından alınan karara göre son 5-6 yıldır Ankara dışında stadyum törenleri yapılmıyor.

29 Mayıs İstanbul’un Fethi törenleri resmî bir şekilde ama millete mal olan ilan edilmemiş bir bayram olarak kutlanmaya devam edilecek.

Yalnız yine Mayıslı iki tarih var ki, Acem kılıçları gibi birbirini karşılıklı olarak kesmekte.

14 Mayıs 1950’de yapılan ve çeyrek asırlık Tek Parti iktidarını bitiren ilk adli güvenceli ve hür seçimde yüzde 54 oyla iktidara gelmişti Demokrat Parti. İşin ilginç yanı, DP milletvekili ünlü romancı Halide Edip Adıvar, 14 Mayıs gününün “Demokrasi Bayramı” ilan edilmesi için TBMM’ye önerge verenler arasındaydı. “Cumhuriyet 14 Mayıs 1950 tarihinde başlamıştır” sözü de romancımıza aittir.

Gerçi bu gün bayram ilan edilseydi bile ömrü 10 yılı dolduramazdı, zira 27 Mayıs 1960’da gerçekleşen askerî darbe, Boğaz (15 Temmuz Şehitler) Köprüsü’nün ihalesini iptal ettiği gibi bayramı da bir çırpıda siler süpürürdü. Hem de ilk işlerinden biri olarak.

Lakin asıl büyük trajedimizin bayram sorunundan çok öteye gittiğini biliyoruz.

Sözde kardeş kavgasını bitireceği vaadiyle askeriye ve devleti cebren eline geçiren bir çapulcu kadrosu, iktidardaki parti mensuplarını “yargılayacağız” diye ıssız bir adaya tıkarak aylar boyu süren işkenceler sonucunda ve tam bir intikam seremonisi halinde üç idam fotoğrafını gazetelerin birinci sayfalarına taşımayı ihmal etmemiş, böylece ülkeye nasıl bir “hürriyet”i layık gördüklerini göstermişlerdi. Hatta İstanbul’daki Beyazıt Meydanı’nın adı bu sebeple “Hürriyet Meydanı” yapılmıştı; tabiatıyla ilan ettikleri 27 Mayıs Bayramı’nın adı da “Hürriyet Bayramı” olacaktı. Nitekim Sultan II. Abdülhamid’e “Kızıl Sultan” demeyi marifet sayan İttihatçılar da kendilerini “Hürriyet Kahramanı” ilan etmemiş miydi?

İnsanın ‘Allah’ım bizi hürriyetçilerden koru!’ diyeceği geliyor.

14 Mayıs bir devrin battığı tarihtir. Demokrasi tarihimiz açısından ne kadar üzerinde durulsa azdır. 1950 Eylül’ünde “Türk milleti CHP’yi 14Mayıs’ta iktidardan tasfiye etmişti, 3 Eylül’de (yerel seçimde) de muhalefetten tasfiye etti” demiştir Adnan Menderes.

MHP’nin kurucusu ve eski genel başkanı Alparslan Türkeş ise Tek Parti devrini anlatırken “Türkiye’de Türk olmak ve Türkçülükten bahsetmek bile korkulacak bir hâl olmuştu. Tanrıya şükürler olsun ki, 14Mayıs 1950’de Türk milletinin vermiş olduğu şanlı bir kararla, MEŞ’UM TEK PARTİ ZİHNİYETİ YIKILMIŞ ve Türkçülüğün ufku yeniden aydınlanmıştır” diyecekti.

Hatta Türkçü ideologlardan Atsız, 14 Mayıs’a Cumhuriyetin kurulduğu gündür diye üzerine basa basa söylemiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir:

“Cumhuriyet çağının birinci ve sonuncu meclisleri milletin isteği ile namuslu seçimlerle seçilmiş kanuni meclisleridir. Diğerleri ise seçimle değil, diktatörlerin tâyini ile ahbap kayırmak, geçim sağlamak, köle yetiştirmek için kurulmuş gayrimeşru meclislerdi.”

1950 yılının 14 Mayıs’ı böylesine hayatî bir dönüm noktasıydı işte. O virajı alabildiğimiz için buradayız. O virajı alabildiğimiz için ezan-ı Muhammedî semalarımızda tayeran edebiliyor, hatta o viraj sayesindedir ki Ayasofya Camii müze olmaktan kurtulup tekrar cami yapılabildi.

14 Mayıs bayram yapılmalı mı peki?

Belki kanlı 27 Mayıs darbesi yapılmamış olsaydı bu fikri daha bir kuvvetle dava edebilirdik ama maalesef bu hayatî dönüm noktasının ucu kana bulandığı için “bayram” gibi sürur verici bir hadiseye eklenmesi münasip olmayacak. Ancak Demokrasi Günü olarak anmak düşünülebilir.

“DP’NİN İKTİDARA

GELMESİ

19 MAYIS’TAN

ÖNEMLİDİR”

Milliyet gazetesinin eski sahibi Ali Naci Karacan 1950 seçimleri sonrasında Demokrat Parti’nin en büyük destekçilerinden biri olmuştu. O sırada yazdığı başyazılar adeta Tek Partili CHP iktidarına karşı birer protesto mahiyetindedir. İşte Karacan’ın Demokrat Parti’nin tek başına iktidara geldiği 14 Mayıs 1950’nin 2. yıldönümünde, 14 Mayıs 1952 tarihinde Milliyet gazetesinde çıkan başyazısından ibretlik bir bölüm:

“Bugün 14 Mayıs’tır. 14 Mayıs demek Türk milletinin bütün tarihinde ilk defa olarak doğrudan doğruya millî hakimiyetine gerçekten sahip olmağa başladığı gün demektir. Onun içindir ki, 14 Mayıs’ın milletimiz için ehemmiyeti, Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs’tan, Kurtuluş Savaşının zaferle neticelendiği günün tarihi olan 9 Eylül’den, Osmanlı İmparatorluğunun tasfiye edilerek yeni Türkiye devletinin siyasî ve hukukî temellerinin atılma tarihi olan 24 Temmuz’dan [yani Lozan Antlaşması’ndan], nihayet Cumhuriyetin ilân tarihi olan 29 Ekim’den, şimdi hâtırımıza gelen ve gelmeyen ve her biri milletimizin hayatında ayrı ayrı merhaleler vücuda getiren vakıaların hepsinden daha mühimdir. Çünkü bütün o tarihler, milletini (…) hudutları içinde medenî bir devlet olması ve nihayet saltanat ve hilâfetin lağvedilerek Cumhuriyetin kurulması, ancak 14 Mayıs’ın ifade ettiği millî hâkimiyet idealinin gerçekten gerçekleşmiş olmasiyle bir mâna ve kıymet iktisap eylemiştir [kazanmıştır].

14 Mayıs, Türk milletinin Tanzimat-ı Hayriye’den beri giriştiği garplılaşma [batılılaşma] hareketinin, akim [sonuçsuz] kalan çeşitli teşebbüsler ve denemelerden sonra milletçe asıl hedefine ulaştırıldığı tarihtir.”

MENDERES: ECDAT YADİGARI

ESERLERİ HARAP BIRAKMAYACAĞIM

Türkiye’de solcu gazeteciler arasında içinden geldiği gibi yazabilen ender kalemlerden biridir Mehmet Kemal. İsmi pek bilinmese de gerek şahitlikleri gerekse tespitlerinden faydalanmak mümkündür. Adnan Menderes’in Edirne’yi bir ziyaretinde gördüklerini şöyle nakletmiş:

“Bu, Edirne’ye beşinci gelişim oluyor galiba. Birincisinde Adnan Menderes’le gelmiştim. Seçimlerin birinde olacak, Selimiye’yi gördü. “Camilerin hepsini onartıyorum.”1 demişti. “Bu ata2 yadigârı büyük eserleri böyle harap, böyle yıkık bırakmayacağım.”

Öylesine alkışlanmıştı ki, bir fabrika vaat etse, üstü başı dökülen işsiz kalabalık bu kadar alkışlamazdı. Sözünde durdu Menderes, sadece Selimiye’yi değil, Türkiye’nin anıt niteliğinde hemen hemen bütün camilerini yeniden onarttı. (Mehmet Kemal, Sol Kavgası, İstanbul, 1975, May Yayınları, s. 262.)

Doğruya doğru diyenlere selam olsun.

1 Menderes’in kelimeleri değil bunlar; “tamir ettiriyorum” olacak.

2 “Ecdat” olacak.

Mustafa Armağan

Akit TV köşe yazarı