BIST9.693,46%1,77
USD32.5355%0.02
EURO34,7190%0.09
ALTIN2.499,53%0.61

Sultan Aziz’in şehadeti

Mustafa Armağan

Abone OlGoogle News
06 Haziran 2021 07:37

Uyan Sultan Aziz uyan

Uyan da tahtına dayan

Kan ağlıyor şimdi cihan

Osmanlı Sarayı bu, dışı sizi yakar, içi bizi.

Dile kolay. Memalik-i Şahane dedikleri milyonlarca kilometrekareye sermiş göz alıcı halısını. Bir ucu Bosna’da, öbürü Basra’da. Bir köşesi Tunus’ta Akdeniz’e batar, öbürü Dağıstan’da Hazar Denizi’ni seyreder. Milletler dersen türlü çeşitli. Balkanlar’daki Ulahlardan tutun da Lübnan’daki Dürzilere kadar. Selçuklunun Rumelisi Anadolu ve ecdadımın Anadolusu Rumeli nice milleti kaynatır semaverinde.

Halifelik burada nefes alır. Mukaddes Beldeler devletin şemsiyesi altında düşman çizmesinden muhafaza olunur.

Dedem Osman Gazi rüyasında Şeyh Edebali’nin koynundan bir ayın doğup kendi koynuna girdiğini ve göbeğinden fışkıran ulu ağacın bütün dünyayı kapladığını görmemiş miydi? Bu aynıyla gerçekleşti, hem de asırlar boyu süren ve rüyasından daha güzel bir hakikat olarak.

İşte sırtlanların yuva yaptığı coğrafyada kök salan düşmanı bol devletin başındaydı amcam Sultan Aziz. Herkesin bildiği üzere mümin ve takva sahibiydi. Hususi olarak Mekke-i Mükerreme’den zemzem getirtir, yemeklerinde zemzem içtiği gibi abdestini dahi ondan başka bir suyla almazdı. Bestekârdı, o kadar ki İngiltere’ye gittiği zaman Kraliyet orkestrası kendi bestelediği marşla Londra sokaklarını çınlatmıştı. Neyzendi, ressamlığı vardı, sporcuydu ki bir adamı kemerinden tutup havaya kaldırırdı. Silaha ve donanmaya tutkunluğu vardı, dışarıdan aldığı borçlarla da olsa dünyanın en büyük 3. donanmasını kurmayı başarmıştı.

İlk yılları Ali ve Fuad paşaların elinde geçti, sonra Mahmud Nedim Paşa’nın sadaretinde. Mason localarını kapattırdı ki, bu düşmanlıklarını iyice azdırdı. Düşünün, İngiltere Kralı bile Masondu. Muazzam bir donanma kurması en başta zamanın en büyük deniz gücü İngiltere’yi ürküttü. Osmanlı Devleti’ni kontrolleri altında tutmak işlerine gelirdi.

Lakin amcam Sultan Aziz onların gözünde kontrolden çıkıyordu. Öyle ki, iki yaş büyük ağabeyim Murad maalesef Mason locasına girmiş, hatta üstad bile yapılmış, tekris edildiği locanın ismi de Murad Locası yapılmıştı. Amcamı tahttan indirecek ve yerine Mason yaptıkları ağabeyimi tahta çıkaracaklardı.

Darbe planı şöyle işlemişti:

Rum sarraf Hıristaki’den borç aldıkları parayla medrese talebelerini kışkırtıp protesto gösterisi yaptırdılar. Bunun üzerine kabine değişecek ve darbeyi yapacak ekip kabineye yerleşecekti. Serasker olan Hüseyin Avni, Midhat ve Mütercim Rüşdü paşalar Şeyhülislam Hayrullah Efendi’yi ayartarak ekibi kurdular. Tahttan indirme fetvasını almakta zorlanmadılar. Şuuru bulanmış diye iftira attıkları Sultan amcamın tahttan indirildikten sonra yeğeni Sultan Murad’ı yazdığı mektupları değme edebiyatçı yazamazdı halbuki.

30 Mayıs 1876 sabahı güneş doğmadan harekete geçildi. 300 Harbiye talebesi ile Türkçe bilmeyen Şam’daki 5. Ordudan Arap birlikleri Dolmabahçe Sarayı’nın kara tarafına yerleştirildi. Görevleri sarayın kapılarını tutmaktı.

Sabah ezanı okunmamıştı. Gemiler sarayın karşısına dizilmiş, toplarını saraya doğrultmuştu. Süleyman Paşa saraya girmiş, Cevher Ağa’dan Sultanı uyandırmasını istemişler, o da annesi Pertevniyal Valide Sultan’ı haberdar etmişti. Uyanan Sultan Aziz’in ağzından “Cenab-ı Hakk’ın takdiri böyle imiş” sözü çıkmış.

İnce bir yağmur yağıyordu o gün. Sultan ve ailesi apar topar rıhtıma indirilip iki kayığa bindirildi. Hanımlarından Neşerek Kadınefendi (28 yaşındaydı) bir subayın tacizine uğradı, başından örtüsü alındı. Yağmur altında ıslandı ve birkaç gün sonra vefat etti. Kardeşi Çerkes Hasan birkaç gün sonra ablasına bu hakaretin sorumlusu saydığı Serasker Hüseyin Avni Paşa’yı öldürerek intikamını alacaktı.

Amcam beş çifte kayıkla Topkapı Sarayı’na doğru yola çıkarken ağabeyim Murad Beyazıt’taki Seraskerlik binasında tahta oturuyordu. Ben Veliahd olmuştum gerçi ama buna sevinmek yerine amcamın başına gelenler sebebiyle üzülmüştüm.

Sultan Aziz’i Topkapı Sarayı’nda, tam da bir başka darbe sırasında şehid edilen Sultan 3. Selim’in katledildiği odaya kapatmışlardı. Kadınlar, çocuklar perişan vaziyetteydi. Ekmek bile vermemişlerdi. Bir tek amcama yiyecek bir şeyler vermişler ama Sultan Baba yiyebilir mi? Katiyyen yemem demiş, çocuklara verilmesini istemiş.

Dedemiz 3. Selim’in katledildiği odaya kapatılması darbecilerin niyetleri açıktı: Amcamı da öldüreceklerdi. Bunun üzerine padişah yeğenine bir not yazıp gönderen Sultan Aziz, kendisinin başka bir yere naklini istemişti.

İşte olanlar bundan sonra oldu. Ortaköy ile Çırağan Sarayı arasındaki Feriye Sarayına nakledilen amcam ve ailesi oraya yerleştirilmeden önce üç pehlivan güya “bahçıvan” kadrosuyla hem de yüklü maaşlarla tayin edilmişti. Sabah erkenden içeri alınan bu üç pehlivan ile diğer üç kişi vakti gelince gizlice odaya alındı ve Sultan Aziz’i iki bileğini keserek şehid ettiler. Sonra da pencereden atlayarak kaçtılar. (Bunları Yıldız Mahkemesi huzurunda itiraf ettiler.)

İçeriye girildiğinde bilekleri kesik, bir kan gölünün ortasında yatıyormuş zavallı amcacığım. Yarısı kana bulanmış açık bir Kur’an-ı Kerim dikkatini çekmiş kalfaların, Yusuf suresini okuyormuş az önce.

Dedim ya, bu Osmanlı tahtına oturmak altı ateşli küle oturmak gibidir. Oturmadan anlaşılmaz.

Bir de iftira attılar amcama ki mahkemede temizlendi. Lakin İttihatçılar ders kitaplarına intihar diye geçirdiler ölüm sebebini. Bir insanın iki bileğini birden kesmesindeki mantıksızlık bir yana, bileklerini kestiği alet de alelade bir terzi makasıydı. Böyle keskin olmayan bir aletle hadi sağ bileğiyle sol bileğini 2,5 santim derinliğinde kesti diyelim, sağ elindeki makası bu defa bileğinden kan fışkıran sol eline verip sağlam bileğini 3,5 santim derinliğinde nasıl kesecekti?

Hepsi mahkemede itirafçı oldu, cinayeti işletenleri ele verdi. Yine de faillerin haklarında verilen idam cezalarını müebbed hapse çevirdim.

İngilizler intikamlarını böyle aldırmıştı onlara. Yıllar sonra Robert Kolej’in o vakitki müdürü George Washburn hatıralarında bunu şöyle ifşa etmişti:

“İngiltere, Sultan Aziz’e karşı bir kumpas içindeydi ve Sultana karşı gizli faaliyetler yürütüyordu. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Elliot entrikalar çevirmekle meşguldü. Tahttan indirme hadisesinin ana destekleyicisi Midhat Paşa’ydı ve darbeyi bizzat İngiliz gizli servisinin desteğiyle ve Elliot’la birlikte planlamışlardı. Hatta darbe başarısız olursa yardıma gelsin diye İngiliz filosu Çanakkale açıklarında bekliyordu.”

Bunları okuduktan sonra emin oldum İngilizlerin bu darbenin arkasında olduklarından. Benim de tahttan indirilmem için İngilizlerin devreye girdiğini söylememe gerek var mı? Memalik-i Şahane’nin başına hakikaten dirayetli bir yönetici geldiğinde Londra ekseninin hareketlenmesi adettendir vesselam.

*

145 yıl önce bir darbeyle alaşağı edilip 5 gün sonra kanlar içinde ölü bulunan şehid Sultan Abdülaziz’in son günlerini yeğeni Sultan Abdülhamid’e anlattırdığım bu yazıda geçenlerin tamamı –anlatı tekniği hariç- belgelere dayanmaktadır.

Mustafa Armağan

Akit TV köşe yazarı