BIST9.093,15%0,15
USD32.373%0.09
EURO35,0017%-0.04
ALTIN2.325,87%0.23

Hayatlarından Hayatımıza: Ebu Said el-Hudri’den Bize Kalan …

Muhammed Şevket Gökşan

Abone OlGoogle News
30 Aralık 2021 07:14

Cenab-ı hakkKur’an-ı Mübin’de birçok ayet-i celilede, Efendimiz (s.a.s.)da hadis-i nebevilerinde bizlere rol model olarak Sahabe-i Kiram efendilerimizi önümüze koymakta. Bu münasebetle Sahabe-i Güzin efendilerimizin “Hayatlarından Hayatımıza” serlevhası ile ara ara bazı dersler almak maksadı ile, hayatlarından kesitler paylaşmaya çalışacağız.

Adı Said bin Malik,künyesi Ebu Said el-Hudri, babası Malik bin Sinan, vefatı: 64 veya 74 yaşında Medine’de vefat etti.Nasıl bir babanın oğlu?Uhud günü, babası Hz.Malik bin Sinan çok büyük fedakarlıklar göstermiştir.[1]Bir ara Efendimiz (s.a.s.) yüzünün kanadığını fark edince, Efendimizin kanının yere düşmemesi için elinden geleni yapmış, hatta Efendimizin(s.a.s) kanını emmiştir.Henüz kanın haram olmasına dair hüküm inmemiştir veya Efendimize(s.a.s.) adeta aşık olan sahabe nesli, Efendimize(s.a.s.) dair bu aşkın yansıması olarak böyle bir davranış ortaya koymuşlardır. Bu aşka binaen Uhud’daşehid olmuş ve Efendimiz onu defnederken şöyle demiştir:"Kanım kanına karışan bir kişiye cehennem ateşi değmez."

Yaşının küçüklüğü sebebiyle Bedir ve Uhud’a katılamayan H.zEbu Said, onlardan sonraki bütün savaşlara katılmış ve birçok kahramanlık örnekliği göstermiştir. Geri kalan zamanının çoğunu SuffaMedresesi’nde geçirirken bir yandan da ailesinin geçimi için gayret ediyordu.Bu hali, aslında ailesinin geçimi için çalışırken hakikati öğrenmeye mazeret üretmemekti.

İlim halkasında gelen müjde

"Bir gün Ensar’dan oluşan bir grup ile halka kurmuş,ilmi manada birbirimizin açıklarını kapatıyorduk. Birisi Kur’an okuyor bizde dinliyorduk. Aniden Efendimiz (s.a.s.) yanımıza çıkagelip, içimizden biri gibi yanımıza oturdu. Bunun üzerine içimizden Kur’an okuyan zat okumasını kesti. Rasulullah(s.a.v.)‘Ne yapıyorsunuz?’ diye sordu. Bizde ‘okunan Kur’an-ı Kerim’i dinliyorduk efendim’ dedik. Efendimiz (s.a.s.) eli ile işaret ederek, bir halka kurulmasını istedi. Bizde dediği gibi halka olduk. Bunun üzerine Efendimiz’in(s.a.s.)(benden başkasını tanımadığını gördüm.)[2]bizlere şöyle buyurdu; ‘Ey fakirler topluluğu sizlere müjdeler olsun. Sizler zenginlerden yarım gün önceden cennete gireceksiniz.’ buyurdular."

Her meseleyi kaynağından alma hassasiyeti

Ebu Said (r.a.) hassasiyetlerinden biride,karşılaştığı her yeni meseleyi mutlaka Resulüllah’a sormayı şiar edinmesidir.[3]Bir gün Efendimiz (s.a.s.) onları bir vazife için uzaklara göndermişti. Arap yurtlarından birine misafir olmak istedilerse de, onlar bunu kabul etmedi.Bu arada Arap kabilesinin reisini akrep soktu. Ne yaptılarsa çare bulamayınca, sahabe efendilerimize gelip bu (akrep sokmaya şifa noktasıyla) ilgili bir şey bilip bilmediklerini sordular. Sahabe efendilerimiz birbirlerine bakarkenEbu Said (r.a.)"Ben biliyorum ancak, bizi misafir etmenizi istedik siz buna yanaşmadınız. Bundan dolayı karşılığında bir şey vermezseniz okumam." dedi. Araplar "Sen yeterki liderimizi iyileştir, ne istersen kabulümüzdür!" dediler. Bunun üzerine hep birlikte reisin yanına girdiler. Hz.Said 7 kere sure-i fatiha’yı okuyup ona üfledi. Baktılar ki biraz sonra reis eski haline döndü. Buna karşılık bedeviler sahabe efendilerimize bir sürü koyun verdiler. Onlar bu koyunları aralarında paylaşmak istedilerse de Hz.Said “Olmaz,Allah resulüne gider, bunları ona arz eder ve durumu anlatırız. O ne derse ona göre hareket ederiz!” dedi.Diğerleri kabul ettiler ve döndüklerinde Efendimizin(s.a.s.) yanına varıp olayı olduğu gibi aktarınca,Efendimiz (s.a.s.) sürüyü paylaşmalarında bir sakınca olmadığını söyledi.

Hayatından hayatımıza iz düşümleri

Nasıl bir babanın oğlu: Sosyolojik bir hakikat olarak biliyoruz ki anne babalar evlatları için birer ayna, modeldirler. Yaşadığımız çağda maalesef anne babalar kendilerinin yapıp yapmadıklarına bakmaksızın evlatlarından, kendilerince birer hayal olan şeyleri istemektedirler. Bu noktada gözardı edilen şey öngörüleni, öngörenin değil bir başkasından yapması istemektir. Acaba bu kişininde kendince bir isteği, hedefi ve arzusu yokmudur? İşte bu gözardı edildiği için,bu çağda ebeveynlerin evlatlarına dair beklentilerinde çoğunlukla sonucun sükût-u hayal olduğunu görmekteyiz.

Halbuki anne babalar evlatlarının sahibiymiş gibi düşünme/davranmayı bırakıp,onlarınAllah’ın(c.c.) kendilerine bahşettiği birer emanet olduğunun farkına varmalı; ve böylece anne babalardan evlatlarını koruyup kollamanın yanısıra onlara doğruyu öğretip doğruya yönlendirmelerini istediği gerçeğiyle hareket etseler, durum çok daha farklı olacaktır. Bunun için de ebeveynlerin bu sorumluluklarına bağlı olarak, evlatlarından önce dünyaya gelmiş ve onlardan daha fazla tecrübeli olmalarına binaen tecrübelerini onlara aktarmaları ve onlara kendi yaşamlarında birer güzel örnek olmayı başarabilmeleri, aslında evlatlarının üzerinde etkilerini daha sağlam ve derin kılacaktır. Tüm hayırların merkezi ilim talebesidir. Her anne baba evladının hayır üzere ve hayırhah olmasını ister. Buna elinden geldiğincede gayret eder.

İlim halkasında gelen müjde: Dünya insanı meşgul eden en büyük meşguliyetlerdendir. Tüm meşguliyetlere rağmen ilim ile meşgul olmak, dünyevi iş ve meşgaleyi tüm hayırların merkezi olan ilme mâni ve engel görmemek, ilim yolundaki samimiyetin göstergesidir. İlim yolunda samimi olan kişilere dair nebiy-i zişanEfendimiz (s.a.s)"Her kim ilim tahsil yoluna girerse Allah (c.c.) ona cennetin yolunu kolay kılar." Uhrevi anlamda cennetin anahtarı mesabesindeolan ilmin, dünyevi manada ise yine tüm hayırların başı, şerlerden emin olma yolu olduğu da kesindir.

Her meseleyi kaynağından alma hassasiyeti: İçinde yaşadığımız modern çağın bilgi-bilişim çağı olduğu gerçek. Gelin görün ki bilginin mezata düştüğü bu çağda, bilginin doğru olanını yanlışından ayıran bir filtreden de bahsetmek mümkün değil. Cenab-ı hak "Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın."(Hucurat 6) buyurmutur. Dolayısıylafısk u fücurunen deni olanının yaşandığı bu devirde, bilgi kaynaklarından elde edilen bilgileri mutlaka sağlam/sahih olan kendi kaynaklarımızdan teyidetmeye mecbur ve mahkumuz.

Kur’an-ı Azim şifadır:Öncelikle şafi olan yalnız Allahtealadır.Fakat Mevla (c.c.) lütfettiği şifayı sebeplerle halk (yaratma) etmektedir. Bu noktada kulun sebeplere gerektiği gibi sarılması önemlidir.Ebu Said el-Hudri’nin(r.a.)akrebin/yılanın soktuğu kişiye Fatiha-i şerifi okuması ve okunan Fatiha sebebi ile Mevla’nın(c.c.) şifalar bahşetmesi gösteriyor ki, kul samimi ve ihlaslı olduğunda ve gerekli sebeplere sarıldığında Mevla teala kuluna imdat etmekte ve lütuflarda bulunmaktadır.

Selam ve dua ile…

[1]Üsd'l-ğabe, c. 4, s. 28;İsabe, c. 3, s. 345

[2]Müsned,c. 3, s. 63

[3]Tirmizi 19; 156

Muhammed Şevket Gökşan

Akit TV köşe yazarı