Canım kızım , seni çok özledim …
M.Serhat Durmuş
Bu gün canım kızımın aramızdan vakitsizce ayrılışının birinci yılıydı , bu nedenle başka hiçbir şey yazmak istemedim .
Elim varmadı , yüreğim kilitlendi , kelimeleri bir araya getirirken oldukça zorlandım .
O , henüz 14 yaşındaydı …
8.sınıfa devam edip LGS sınavına hazırlanıyordu .
Benim büyük prensesimdi …
Biz hep Ilgın derdik ona , sonraları canım kızım dedim ben oysa hastanede hep Merve dediler .
Önceleri toz konduramadım ama biliyorlardı onlar , cennete gideceğini galiba …
Çok başarılıydı Ilgınım , 99.8 ortalaması vardı , yaşasaydı muhtemelen Galatasaray Lisesini kazanabilecek puanı alacaktı .
Çalışırken hep ciddi olurdu . Oturur izlerdim hayranlıkla . Bazen vaktin çok geç olduğunu söyler yalvarırdım uyuması için ancak bitirmeden uyumazdı .
Çok iyi piyano çalardı prensesim , geçenlerde kameraya çektiklerimden bir tanesini kaç kez izledim hatırlamıyorum . Bir an o güne gitmek ve ona sarılmak istedim ama olmadı .
Ertesi gün mezarına gidip saatlerce konuştum…
Geçenlerde en sevdiği arkadaşı geldi onun odasında kaldı , küçük prensesimle , ertesi gün kahvaltıda gözlerim hep onu aradı , her yerde resimleri varken ohala hiçbir yerde yoktu …
İnanarak ölümü kabullenmek bambaşka bir şeydi , kabul etmiştim .
Ama kalbim …
Oysa , cennette olduğunu da biliyordum .
Geçen yıl bu gün kızımı son kez ameliyathaneye uğurlamıştım .
Onca kemoterapi , kan alma , kan verme , can yakıcı , mide bulandırıcı ilaçların 8 aylık maratonunda ve tüm acıların dindiği o günde hiç birimizin tahmin edemediği bir anda , tıpkı filmlerdeki gibi bir sahne yaşandı .
O , bir türlü çıkmadı …
Sonra doktorlar ameliyathanenin kapısını açıp beni içeri çağırdılar . O an yüreğimin çarpıntısını kulaklarımda hissettim . Dizlerimin bağı çözüldü içeri girdiğimde hepsi bembeyaz giyinip karşıma dizildiler ve hiç konuşmadılar . Sonra yere bakıp bir şeyler söylediler ama ben onları hiç duymadım .
Çünkü artık orada değildim .
Tıpkı onun gibi …
Oysa ona söz vermiştim ne olursa olsun tedavisini bitirecek ve onu hastaneden çıkaracaktım . Gökçeada’da kimsenin olmadığı bir sahilde denize girmesini sağlayacaktım ve kardeşleriyle olmak onu daha da iyileştirecekti .Ölmeden 3 gün önce onu tekerlekli sandalye ile gece saat 23-15’de hastanenin bahçesine çıkardığımda konuşmuştuk .
Sonra koluma girip biraz yürümek istediğini söylediğinde , inşallah baba demişti .
Ama olmadı işte …
Buradan çocukları kanser olmuş ve onkoloji hastanelerinde çaresizlikten aynı durumda olan ailelerle akraba olan içi yanançaresiz analara , babalara seslenmek istiyorum .
Çocuklarınızı bir an bile yalnız bırakmayın , ne isterlerse alın , bu yol nereye varırsa varsın onun yanında olacağınızı söyleyin !
İnanın bana yalnız değilsiniz . Türkiye’nin ve hatta Dünyanın dört bir yanında sizin gibi o kadar çok aile var ki …
Osmanlıda gençliğinin baharında ölen kız çocuklarının mezar taşına işlenen kırık gülü , canım kızımın mezar taşına işlettiğimde fark edebildim bunu aslında !
Sizi ancak sizin çektiklerinizi yaşayanlar bilebilir …
Onlara ulaşmaya çalışın .
Umudunuzu asla kaybetmeyin ve çocuğunuzun yaşadığı her günü sanki son günüymüş gibi yaşatın ona .
Çünkü onlar seçilmiş özel çocuklardır aslında .
Onlar, cennetin çocuklarıdır …
Tıpkı benim Merve Ilgın’ım gibi …