Erdoğan, iktidarda bulunduğu sürenin bütününde ne vadettiyse hepsini bir bir hayata geçirmiş sicili sağlam bir siyasetçidir. Şeffaf davranmış, paylaşılması mümkün olanların tümünü toplumla paylaşarak icraatına milleti ortak etmiştir. Bu bir özgüven meselesidir.

Özgüven, başarıya verilmiş öncelikli primdir. İçsel karamsarlıklara karşı yapılmış amansız mücadelenin göz kamaştıran bir zaferle neticelenmiş bulunması ancak özgüven denilen sinerjinin kesintisiz mevcudiyeti ile mümkündür. Başarılı oluşumlar bu muhteşem zaferin kutlamaları demektir. Kinetik yanımız motivasyona muhtaçtır. Bu işlevi görebilecek en önemli tetikleyici etken ise özgüvendir.

Özgüven, insanın, kendi varlığında konuşlanmış kapalı kıymetleri bir bir keşfederek gün yüzüne çıkarması ve toplumun hizmetine sunması vakasıdır. Yine insanın, kimlikten öte kişilik gerekçesini araması, bulması ve bulduklarını içtimai bünyeye aktarması hamlesidir. Ve yine insanın, hükmü tüm yaratılmışlar için geçerli ferdiyet ilkesindeki ilahi hikmeti iyi okuması ve hayata isabetli yorumlamasıdır. Özgüven, ekonomik, politik, bilimsel her türlü atılım ve açılımın olmazsa olmaz şartıdır.

Bunca amansız ve imansız iç-dış saldırılara, bunca politik, ekonomik, psikolojik hain kuşatmalara rağmen, dik duran, eğilmeyen ve bu tavrını isabetli temel düşüncelerle sürekli besleyen Recep Tayyip Erdoğan, lafla değil icraatıyla gerçekten özgüvenin şekillenmiş yankısıdır. Ondaki bu özgüven, toplumda kendisine duyulan güven olarak karşılık bulmaktadır.

Yapılan son anketlerde, mevcut ekonomik açmazdan bizi kim kurtarabilir sorusuna, diğerleriyle mukayese bile kabul edilmeyecek çoklukta Erdoğan denilmesi de toplumda Erdoğan’a karşı duyulan güvenin bir göstergesidir.

Güven cemiyet yapısının harcıdır. Aileden başlayan ve uluslararası ilişkilere kadar uzanan her türlü toplumsal akit ve aktivitenin hem oluşumu hem de sürekliliği güven şartına bağlıdır. Güvenin sarsıldığı ortamda bütün değerler sarkık; kaybedildiği yerde bütün değerler yitiktir.

Yalan, güvene en büyük darbedir. Yalanın hayatın bütün cephelerini istilası güvenin sürgün yıllarıdır. Bu sürgünde güvenin velut kaynağından beslenen her türlü erdem ve fazilet de beraberindedir. Böylesi bir ortamda artık biz, samimiyetten, içtenlikten, sevgiden ve saygıdan tecrit edilmiş seremoninin talihsiz aktörleri sayılırız.

Çok yönlü mükemmelliğin ayırıcı kriteridir güven. O bir seçkinlik alameti, asalet göstergesidir; irsi tarafı ağır basan cazibe gücüdür; her yerde geçerli, limiti sonsuz sosyal kredidir; eksilmeyen itibardır; yanıltmayan öncü değerdir.

Peygamberimiz Efendimize, peygamberliği öncesinde güven kaynağı anlamında “el-Emin” denilmesi onun ölçüye gelmez değerini işaretlemesi bakımından çok önemli olduğu gibi, güven kazanımına getirdiği perspektif ve teklif ettiği vizyon bakımından da çok önemlidir. Güven bir peygamber sıfatı ve yine güven bir melek (Tekvir, 21) karakteridir.

“Aldatan bizden değildir” hadisi güven adına yapılmış en büyük irşat öğretisidir. Ve yine “Biz öyle bir toplumuz ki, aldanırız lakin aldatmayız” hadis-i şerifi bu öğretiyi en mükemmele taşımanın bir göstergesidir. “Müslüman, diğer Müslümanlar elinden ve dilinden güvende olandır” hadisi ise en zarif, en kapsamlı bir güven tanımıdır.

Güven ve özgüven varsa, siyasette sabit başarı için denklem tamamdır. Muhalefet için durum tam aksine olsa da Cumhur İttifakı için bu böyledir. Onun için diyorum ki, pandemi sebebiyle bütün dünyayı sarsan ekonomik buhran elbette ülkemizde de vardır.Ayrıca bu buhranlı dönemi, kendi çıkarları için kullanmaya çalışan mihrakların bize yaptıkları kahpe tuzaklar da mevcuttur. İçimizdeki mandacıların, faiz lobilerinin, çıkarcıların yangına körükle gittikleri de bir gerçektir. Fakat bu millet nice zorlukları aştığı gibi, yakın vadede mevcut zorlukları da aşacak, şahsi keyfinden taviz verse de şahsiyetinin keyfiyetinden asla taviz vermeyecektir.

Erdoğan büyük bir özgüvenle, bu badireleri de inşallah atlatacağız, diyor. Millet olarak Reis’e güveniyoruz.