BIST9.716,77%-0,05
USD32.5608%0.07
EURO34,9527%-0.06
ALTIN2.439,91%0.15

Bazı fıtrat öğretileri ve iki not

Latif Erdoğan

Abone OlGoogle News
17 Nisan 2021 08:56

İnsanın ve diğer varlıkların, hayat alanını en çok tehlikeye atacak yanları istilaya olan meyilleridir. Her varlıkta mevcut olan bu hakimiyet ve istila potansiyeli, mutlak adaletin tekvini ve teşrii kurallarıyla dengelenmekte, belli bir ölçü ve nizama tabi kılınmaktadır. İradi olmayan varlıklarda bu icraatı tekvini emirler yapar; insan ve cinler gibi iradi varlıklarda ise tekvini ve teşrii emirler birlikte devreye girer.

Böylece hayat bir “cidal”, bir kavga olmaktan kurtulur. İnsan hem kendisiyle, hem de bütün varlığa uzanan çizgide çevresiyle barışık olur. İnsan halife varlık olmasıyla, aynı barış atmosferi diğer varlıklara da yansır.

Toplum hayatını dengeleyen en önemli adalet prensibi, hukukun üstünlüğünü içselleştirerek yaşanır kılmaktır. Bu noktada gösterilecek hassasiyet, cemiyet huzurunun garantisi; sergilenecek her zaaf da kaosu, kargaşayı körükleyecek yanlışlar cümlesinden olacaktır.

Hukuk karşısında herkes eşittir. Hukuk keyfiyetin değil, kemiyetin muhatabıdır. Hukukta statülerin ayırımcılığı söz konusu olamaz; din, dil, ırk ve cinsiyet farkı gözetilemez. Hak, haklınındır; hiç kimse bir başkasının hakkını sahiplenemez. Hiç kimse de bir başkasının suçuyla suçlanıp cezalandırılamaz. Her insan, bütün insanlar kadar kıymet ve değere sahiptir; dolayısıyla fert topluma feda edilemez.

Hukuk, fıtrat kurallarına uyum içinde, diğer canlıların hukukunu da kapsama alanına alır; onların haklarını korumayı da garanti eder. Gerçek adaletin yaşandığı coğrafyada, insanlar birbirinden emin oldukları gibi, diğer canlılar da hem insandan hem de birbirinden emindir.

Saygılar karşılıklıdır. Hak kuvvetin değil, kuvvet hakkın tekelindedir. İnsanlar, aynı anne ve babanın çocuklarıdır. Ve her insan kerim olarak yaratılmıştır. Onları birbirinden üstün kılacak, maddi hiçbir gerekçe yoktur. Üstünlük, takva iledir; Allah’a yakınlık ölçüsündedir. Takva ve Allah’a yakınlık ise, ancak alçakgönüllülüğe, tevazua vesiledir; zorbalık ve tahakküme değil.

Erdemlerin, faziletlerin, yüce değerlerin toplamından ibaret olan insanın manevi cephesindeki mertebeler ve bu mertebelerin sonsuza uzanan çizgide birbirinden üstünlükleri, yadsınamaz bir gerçektir. Dolayısıyla, yaratılış kurallarına uygun bu fıtri durumu değiştirmeye yeltenmek, ya da anlamsızlaştırmaya çalışmak fevkalade yanlış bir tutumdur. Hukuk karşısındaki eşitliği savunmak ne kadar doğru ise, mutlak eşitliği savunmak da o kadar hatalıdır. Mutlak eşitlik yoktur; olması da anlamsızdır.

Hayat, bir armonik yarıştır. Kaybedeni olmayan, herkesi kazandıran bir yarış. Zaten varlık bu armoni üzerine kuruludur. Yarış, yardımlaşma manasınadır. Hayvanlar bize, biz de onlara yardım ediyoruz. Bitkiler, hepimize yardım ediyor. Biz de onlara yardım ediyoruz. Bir organizma bütünlüğü içinde çalışıyoruz. Kimimiz, eli, ayağı; kimimiz, gözü, kulağı; kimimiz, aklı, hafızayı; kimimiz, ruhu, kalbi ve diğer duygulardan birini temsil ediyor, ahenk içinde hayatımızı devam ettiriyoruz. Bu uzuvlardan hangisi olmasa, ahenk bozulacak gibi duruyor. Ekolojik dengeyi, yaşayarak hissediyoruz. Bir fabrikanın çarkları gibi, aynı gayeye hizmet ediyoruz. Aramızdaki farkları, ahengin bir parçası görüyor, öyle değerlendiriyoruz.

Temizlik, bize bir fıtrat öğretisidir. Göklerdeki temizlikler öyle olduğu gibi, yeryüzünün bütününe hakim olan temizlik de öyledir. Her varlığın kendine özgü bir temizlenme ameliyesi vardır. Bu da bize ayrı bir öğretidir: İnsanın temizlenmesi de kendine özgü olmalıdır.

Her türlü pislikten, necasetten, bedenini, elbisesini, yaşadığı ortamı temizlemelidir insan. Kerih ve çirkin kokudan arınmalıdır, çevresini de arındırmalıdır. Çirkin ve kerih kokuya vesile olacak davranışlardan maddi-manevi kaçınmalıdır. Cesedini temizlediği gibi, ruhunu, kalbini, duygularını da temizlemelidir.

İnsan, faydasız bilgiden, zararlı bilgilenmelerden zihni melekelerini de temiz tutmalıdır. Kötü sonuca maruz kalmamak için, beynine zehirli kıymık gibi saplanacak ve onu ömür boyu kıvrandıracak düşüncelere baştan kapalı durmalıdır. Düşünce hayatı adına da “Kötüyü bırak, iyiye bak” prensibiyle yaşamalıdır. “Kim demiş, ne demiş, kime demiş, hangi makamda söylemiş?” gibi sözün vurulduğu mihenkleri, bilgiye de tatbik etmelidir.

Not: Yunan Dışişleri Bakanının yaptığı densizlikleri şiddetle kınıyor; verdiği tarihi ve çerçevelik cevapları sebebiyle Mevlüt Çavuşoğlu’nu yürekten tebrik ediyorum.

Not 2: FETÖ elemanlarının Amerikan ordusuna sızma çalışmaları içinde olduklarını beş-altı sene evvel Amsterdam Hukuk Bürosunun benimle görüşmek için görevlendirdiği kişiye ben söylemiştim. Şimdi görüşümü düzeltiyorum: FETÖ Amerikan ordusuna sızmıyor, Amerika FETÖ elemanlarını tercihli olarak Amerikan ordusu bünyesine alıyor. Sebebi açık. FETÖ, Amerika’nın sadık köpeği olduğunu 15 Temmuz darbe girişiminde kendi ülke insanının üzerine bomba yağdırarak ispat etti. Şimdi bu hain sürüsü, Amerika’nın yakın gelecekte savaşmayı planladığı bütün İslam ülkelerinin üzerine bomba yağdırsınlar diye ve özellikle orduya dahil ediliyor.

Latif Erdoğan

Akit TV köşe yazarı