BIST9.453,46%-0,75
USD32.59%0.19
EURO34,8035%0.34
ALTIN2.498,83%0.58

Kaybetmeye ne kadar yakın, kazanmaya ne kadar uzak?

Kenan Alpay

Abone OlGoogle News
23 Kasım 2021 08:54

Kafalar epeyce karışık, yol haritaları içinden çıkılamayacak kadar bulanık. Sadece toplumun değil teşkilat ve kurmay kadroların da geleceğe ilişkin bakış açıları, tutum ve beklentileri de açıkça tarif edilebilecek kadar net değil.

Akşam sabah komplo teorileriyle yatıp kalkanlar, geçmişten bugüne hamasetle iş kotarmaya kalkışanlar ve dar-katı ideolojik hesaplarla tribünlerden taktik-strateji önerenler hariç tabii ki. 2023 seferine hazırlanan siyasi partiler nerden kaçıp nerede duracakları, kimlerden uzaklaşıp kimlere yaklaşacakları, geçmişe dair nelerle hesaplaşıp nelere sahip çıkacakları hususunda henüz netleşebilmiş değiller. Propaganda savaşı, açılım taktiği, kuşatma operasyonu vs. en profesyonel ekipler tarafından ölçüp tartılıyor güya ama giderek artan bir biçimde “altı kaval üstü şeşhane” türü birbirinden acayip ve garaip siyasal söylem ve modeller çıkıyor karşımıza.

Hiç kimseye karşı değiliz, herkesi kucaklayacağız, herkesle helalleşeceğiz türü post-modern fakat alabildiğine iğreti ve çelişik bir siyasal modelin kuşatıcı siyaset tarzı olduğu varsayılıyor. Oysa züccaciye dükkânı için her müşteriye hitap etmek üzere ideal olan “bin bir çeşit” ürün satışı siyaset için hiç de elverişli ve güvenilir bir model değildir.

Tabii ki yanlışta ısrar edilmeyecek, hata ve kusurlar inkâr edilmeyecek, nefret ve düşmanlık üreten politikalarda inatla sürdürülmeyecek, dar hizipçilikten kurtulmak üzere güven veren adımlar atılacak.

Ancak her şey olmaya kalkanın doğal olarak kendisi olarak dahi kalamayacağı da hiç akıldan çıkarılmayacak. İşte bir süredir Türkiye siyaseti her şey olmaya, herkesi kucaklamaya soyunan söylem ve sembollerin geçit yaptığı bir arena görüntüsü verirken aslında “error” sinyali veriyor.

Adaletle örülen “Hz. Ömer’in yolu”nu Ata/Türkçülüğe ve Kemalizme çeviren riyakar kadrolar mı istersiniz, Alparslan: Büyük Selçuklu dizisinde olduğu gibi kurt gibi uluyan kadın karakterlerle Şamanizme şapşalca selam duran senaristler istersiniz? Maocu-Kemalist çetelere övgüler dizip rol-model öneren kıblesiz troller mi istersiniz, kiminle nasıl helalleşeceğini şaşırıp kendini tekzip eden ihtiraskâr parti liderleri mi istersiniz?

Kimin Kemalist ve ihtilalci kimin halkın iradesine yaslanan muhafazakâr-dindar olduğu da karışmış durumda. Her ideolojiden biraz karıştırıp havanda dövüyor ardından bol bol vatan, millet, Sakarya edebiyatı katıp kitlelere servis ediyorsunuz. Maliyeti düşük, riski az fakat bu aralar pazarı oldukça geniş. Yan etkileri üzerine henüz bilimsel sonuçları görmüş değiliz ama kanser kadar yıkıcı sonuçlar üreteceğine dair güçlü tarihsel ve mantıki karineler mevcut elimizde.

Yıpratma savaşının en önemli araçlarından biri sayılan anketler ve kamuoyu araştırma raporları çoktandır güvenilirliğini yitirdi. Ama hemen her gün yeni sonuçlar yayınlanıyor. Mesela AK Parti’nin iktidarı kaybetmeye ne kadar yakın olduğu, hatta aslında epey zamandır kendi tabanı dâhil kamuoyu desteğini kaybettiğine dair oranlar yayınlanıyor sık sık.

Bu anketlerin nasıl yapıldığı, rakam ve yorumların ne oranda güvenilir olduğu üzerine pek çok şey söylenebilir. Ancak bu meseleyi bir tarafa koyup bu meselelerde epeyce dirsek çürütmüş, kafa yormuş ve söyledikleri her zaman dikkate alınması gereken isimlerden biri olarak Bekir Ağırdır şöyle diyor mesela: “Henüz muhalefet iktidarı erken seçime zorlayacak siyasi güce erişmiş görünmüyor.

Evet, muhalefet bütün tutarsızlığına rağmen geçmişe oranla gündem belirleme gücünü giderek lehine çevirmeye, ekonomik sıkıntılardan kamu ihaleleriyle ilgili tartışmalar ve bürokrasideki atamalara uzanan kayırmacılığa değin pek çok alanda yaşanan soğumaya-kırgınlığa tercüman ve kılavuz olmaya talip oluyor.

Bu süreçte 2023 seçimlerine giden yol giderek kısalıyor ancak süreç hızlanıyor ve daha erken etkili manevralar bekleniyor. Daha etkin ve kuşatıcı manevraların refah ekonomisinden hukuk devleti işleyişine değin en geniş manada siyasal adımları içermesi icap ediyor.

Muhalefetin çelişkileri üzerine odaklanmak, muhalefeti HDP üzerinden etkisiz kılmak, beka sorununu merkeze alarak milliyetçi-devletçi söylemler etrafında kitlelerin kenetlenebileceği üzerine hesap yapmak kesinlikle çıkmaz sokağı işaretliyor. Bu husus çok net. Muhalefetin beceriksizliği, riyakârlığı ve çelişkileri üzerine yapılan aşırı yatırımlar AK Parti’nin dinamizmini öldürürken kendi kadrolar içindeki tasfiyeciliği hızlandırıyor.

İYİ Parti’nin Hz. Ömer’in yolunu Kemalizm için seferber etmeye kalkan riyakârlığı toplumda ne oranda karşılık bulacağını da ilerleyen zamanda tam olarak tespit edebiliriz. Lakin asıl sorun AK Parti’nin sadece CHP ve İYİ Parti’yle değil MHP’yle de muhalif kamplarda yer aldığı dönemde mesela 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu’nda halktan güle oynaya aldığı %58 desteği tekrar alıp alamayacağı üzerine kafa yormak icap ediyor.

Enflasyon ve işsizlik rakamları, kontrolden çıktığı görüntüsü veren dolar-euro-altın kurları için dış müdahale kadar içeride yaşanan eksik ve kusurları da açıklıkla konuşmayı gerekli kılıyor.

Birlik-beraberlik sözle değil istişareyle, kuşatıcılıkla, tutarlılıkla mümkün olur. Yanlışta ısrar sıkıntıyı büyütür, yanlış adamlarda inat tabanı ve kadroları dağıtır.

Kenan Alpay

Akit TV köşe yazarı