BIST9.123,05%0,47
USD32.3681%0.07
EURO34,9386%-0.22
ALTIN2.325,38%0.21

Libya’ya abanırken Belarus’ta tokatlanan Rusya

Kenan Alpay

Abone OlGoogle News
18 Ağustos 2020 07:29

Barak Obama döneminde başkan yardımcısı olarak görev yapan ve bu dönem Donald Trump’a karşı Demokrat Parti’nin başkan adayı olarak çıkan Joe Biden’ın sekiz ay önce New York Times’a verdiği demeçler çirkinlikten küstahlığa, şapşallıktan korsanlığa kadar her türlü skandalı ihtiva ediyor. Ne var ki ahlaki ve hukuki hiçbir standarda uymayan bu çirkin beyanlar hiç kimse için şaşırtıcı veya hayret uyandırıcı bir mahiyet de taşımıyor. Çünkü Biden’ın temsil ettiği şey Amerikan devletinin tepeden tırnağa en güçlü teamülü sayılan “kovboy mantığı ve tarzı”ndan başka bir şey değildi.

Joe Biden’ın 17 Ocak’ta yayınlanan demecinde “Erdoğan’a karşı muhalefeti desteklemek ve cesaretlendirmek”ten bahsederken “ama darbe ile değil seçimle” kaydı düşülmesi Türkiye kamuoyunda oluşan ne endişeleri hafifletiyor ne de öfkeyi giderebiliyor. Zaten Biden’ın ifadelerini mazur görecek, en küçük bir haklılık payesi kazandıracak hiçbir muhatap da çıkmıyor ortaya. Bu sebeple sessiz kalmak bile mümkün olmadığı için siyasal aktör ve partilerin hemen tamamı kınama ve lanetleme yarışına girdi Biden’ı. Ancak bütün bu çirkinliklere karşı kesin ve keskin bir duruş sergilemekle beraber şunu da bilelim: Niyet ve planları ne denli kötü ve yıkıcı olursa olsun Biden’ın Amerika devleti namına hiçbir temsiliyeti bulunmuyor. Aday adayı iken yaptığı bir konuşma ve şu sırada sadece başkan adayı. Kazanır mı kazanmaz mı, kazanırsa sözlerini hayata geçirecek saldırgan politikaları sürdürebilir mi, onları şimdilik bilemiyoruz. Velev ki başkanlık seçimini kazansa ve bu çirkin beyanlarını hayata geçirme kararlılığı taşısa bile Türkiye’yi dizayn etmeye yönelik cesaret ve kudrete hiçbir zaman malik olamayacaktır.

Sözün Ağırlığı ve Sahibinin Gücü Nedir?

Türkiye-Amerika ilişkileri giderek daha ciddi sorunlarla geriliyor ve bir müddet daha böyle gidecek gibi gözüküyor. Ancak bu gerilimde Suriye, Irak, Libya ve Filistin başta olmak üzere Türkiye’nin aleyhine işleyen çatışma sahalarının genişlediğine kuşku yok. Fakat buna rağmen Türkiye söz konusu alanlarda sadece Amerika ile değil Rusya, İsrail, Suudi Arabistan ve İran gibi devletlerle de mücadele verebilecek imkânları genişletecek stratejiler üzerinde çalışıyor. Türkiye’nin Amerika ve Rusya dâhil bu devletlerle ilişkileri istese de artık doğrusal bir çizgi üzerinde devam edemeyecektir. Bu sebeple Türkiye ile ilgili verilen demeçleri hassas bir biçimde takip etmekten asla vazgeçmeksizin muhatapların ve beyanlarının ağırlığını aşan tepkilerle de kamuoyunu meşgul etmemekte fayda olur.

Biz Amerika’daki beyanlar, başkanlık seçimine dair karşılıklı suçlama ve itiraflara odaklanmışken yakın coğrafyamızda yaşanan kimi önemli kırılma ve istikamet değişimlerini gözden kaçırabiliyoruz. Unutmayalım ki Türkiye’nin güney sınırındaki tehdidi Amerika PKK/PYD üzerinden büyütürken Rusya ve İran ikilisi de Esed rejimi üzerinden aynı işi yapıyor. Türkiye’ye karşı Libya’da Amerika ikiyüzlüce bir pozisyon alırken Rusya’nın açıkça Fransa ve Mısır’ı da arkasına takarak modifiye edilmiş Kaddafi diye bilinen Hafter’le açık düşmanlık yükseltiyor.

Bir süre öncesine kadar Türkiye’de Amerikan lobisi çok güçlüydü ve “sakın Amerika ile çatışmayalım ambargo uygulayıp ekonomiyi yıkar, asker ve sermaye sınıfıyla siyaseti ipotek altına alır” filan gibi kamuoyuna korku salan propagandalar yapıyorlardı. Bir zamandır dayanacakları aktörler de propaganda güçleri de zayıfladı, etkisini kaybetti. Lakin bu kez aynı süreç en çirkin yöntemlerle Rusya adına işletiliyor. “Aman ha Rusya’yı kızdırmayalım dört milyon Suriyeliyi daha Türkiye’ye sürer” veya “sakın Putin’i öfkelendirmeyelim yoksa Suriye sahillerinden Libya kıyılarına kadar Doğu Akdeniz’e bir tek balıkçı teknemiz bile açılamaz” türü söylemler ortalığı kaplamış durumda. Güya analiz yapılıyor, sözde uluslararası güç dengesinin objektif fotoğrafı çekiliyor. Oysa ki Amerika ve İsrail adına Türkiye’ye korku salanlar hangi oranda hakikati dile getiriyorsa Rusya (veya Çin) adına benzer misyon üstlenenler de aynı oranda hakikati dile getiriyorlar. Değişen tek şey kimileri Amerikan emperyalizmi hesabına iş tutuyor kimileri de Rusya veya Çin veya İsrail veya İran hesabına iş tutuyor.

Belarus’ta Çanlar Lukaşenko Çalıyor

Bir gün bakıyoruz Rusya ve Çin Kovid-19’la en sistematik mücadele eden devletler olarak karşımıza çıkıyor. Diğer gün Rusya aşıyı bulmuş da Putin’in kızını bile Kovid’e karşı korumaya almış bile. Rusya sayesinde Suriye’de katil Esed dışında bir seçenek, Libya’da darbeci Hafter haricinde muzaffer bir aktör bulmayı kimse aklında geçirmesin diyorlar. Peki öyle olsun, diyeceğiz ancak sadece Rusya’nın arka bahçesi Belarus’ta olan bitenlere bakınca bile propagandaların geçersizliği gayet net anlaşılıyor. Beyaz Rusya olarak bildiğimiz 10 milyonluk Belarus’u 26 yıldır demir yumruk ve büyük yolsuzluklarla yöneten Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko’ya karşı milyonlar isyan bayrağı çekip meydanlara indi. Polis ve askerle protestoları bastırmakta yetersiz kalan Lukaşenko çareyi Rusya’yı müdahaleye davet etmekte buldu.

Vladimir Putin’in Belarus Valisi gibi çalışan Lukaşenko henüz 10 gün önce “seçimleri %80’le kazanmıştı” oysa. Hayır, Avrupa veya Amerika destekli “renkli devrim” hikâyesi filan sahnelenmiyor Belarus’ta. Ancak fabrikalarda, devlet dairelerinde grev var, polis ve askerler üniformalarını çıkarıp protestocuların arasına katılıyor. Ülkenin tek resmi kanalı Belarus 1 TV boş stüdyodan canlı yayın yapıyor!? Hileli seçimleri, yolsuzluk ve işkenceleri protesto eden kitleleri “sıçanlar” olarak aşağılayan Lukaşenko sokaklardan yükselen istifa ve seçimlerin tekrarı çağrılarını NATO’nun oyunu olarak niteleyip, kesinlikle reddetse de bu dalganın önünde durabilecek gibi değil.

Rusya ise etki alanında tuttuğu ve bir plan dâhilinde sınırları kaldırıp, birleşme yolunda adımlar attığı Belarus için hangi stratejiyi devreye sokacağını bilemez durumda. Ukrayna’yı parçalayıp Kırım’ı işgal etme, Esed rejimi üzerinden Suriye’yi ipotek altında tutma veya darbeci Hafter’le Libya’ya üslenip Doğu Akdeniz ve Afrika’ya abanma iştahı Belarus’taki gelişmelerle belli bir oranda sekteye uğrayacak gibi. Özetle ahlaki ve hukuki kriterleri ezip geçen yıkıcı güç, emperyal siyaset, darbeleri teşvik, despotik iktidarlarla iş tutma, yolsuzluk ve yoksulluk rejimlerini koruyup kollama hususunda Amerika ile Rusya yarış halinde.

Kenan Alpay

Akit TV köşe yazarı