BIST9.803,37%0,84
USD32.5134%-0.17
EURO34,9453%0.26
ALTIN2.435,72%0.52

İnfaz Yasası’nın kılavuzu corona kaygısı değil adalet ve maslahat olmalı

Kenan Alpay

Abone OlGoogle News
27 Mart 2020 10:17

Türkiye için af tartışmaları hiçbir zaman yeni ve şaşırtıcı olmadı. Ancak Almanya’da dahi corona virüs salgını dolayısıyla infaz yasasına yönelik alınacak tedbirler içerisinde ilk elde kimi hükümlülerin serbest bırakılması veya cezalarının ertelenmesi tartışılıyor. İtalya ve Brezilya’da cezaevleri isyanlarla karışmış durumda. AK Parti ve MHP tarafından hazırlanan infaz yasası taslağının da benzer bir gerekçeye, Covid-19 salgının cezaevlerinde kitlesel ölümlere sebebiyet verebileceği endişesine dayandığını hepimiz biliyoruz.

Covid-19 yüksek riski hatta yakın tehdidi, mezkûr infaz yasası tartışmalarını hızlandırmış olsa bile kapasitesi 230 bin olan cezaevlerinde 300 bin hükümlü ve tutuklunun bulunuyor oluşu önümüzde patlamaya hazır bir bomba olduğu gerçeğini hiçbir zaman göz ardı edemeyeceğimizi göstermektedir. Fakat bu demek değildir ki, infaz yasasının kriter ve hedefi cezaevlerini bu kapasite aşımından kurtararak, belirli bir oranda tahliye imkanı sağlayarak risk ve tehdit savuşturulabilir. Yanlış olan, dönemsel kaygıları öne çekip, risk ve tehdidi Covid-19’dan ibaret görmektir zaten.Kabul edelim ki yargı kurumu, ceza yasaları ve infaz kanunu Türkiye’nin en sancılı alanıdır, tartışması ve gerilimi hiç bitmeyen kriz zeminidir adeta.

Hedef Cezaevlerini İhtiyaç Kadar Boşaltmak Olmamalı

Peki, Meclis’in gündemine getirilecek yeni infaz kanunu tartışma ve gerilimleri azaltmaya, siyaset ve yargıyı daha güvenilir kılmaya, toplumsal barışa hizmet etmeye kuvvetli bir adaydır, diyebilir miyiz? İstisna edilen ve kabaca “kırmızı çizgi” ilan edilen suç(lu)lar gerçekten toplumsal hassasiyet ve taleplere göre mi belirleniyor yoksa klasik devlet refleksine göre mi belirleniyor? Maalesef devlet kendisine karşı işlenen suçları değil yine ve inatla fert ve topluma karşı işlenen suçların cezasını hafifletmek üzere çalışmalar yürütüyor.

Kabaca söyleyecek olursak uyuşturucu suçundan 65 bin, hırsızlık suçundan 45 bin, yağma ve gasp suçundan da 25 bin civarında kişi cezaevlerinde bulunuyor. Cinayet suçundan ise yaklaşık 35 bin kişi cezaevinde bulunuyor. Birey ve topluma karşı en çok işlenen suçların sıralaması yapıldığında 170 bin kişilik bir hükümlü ve tutuklu çıkıyor karşımıza. Şimdi infaz yasası 2/3 uygulamasından ½ uygulamasına geçildiğine, denetimli serbestlik 1 yıldan 3 yıla kadar çekildiğinde uyuşturucu, hırsızlık, gasp ve cinayet suçlarının kısa ve orta vadede (özellikle de ortaya çıkan ekonomik durgunluk, işsizlik gibi bir vasatta) tekrar etmeyeceğini kim garanti edebilir?Bir ıslah politikası öngörülüyor mu, bilemiyoruz!

Akla çok uygun gözüküyor ama “uyuşturucu baronu ile torbacı arasında infaz kanununda ayrım yapılacak” olması sokaklarda, okul önlerinde, mahalle kahvelerinde yani toplumun kılcal damarlarına kadar tanıyan pazarlama elemanlarına yeni imkânlar verilmiş olmaz mı? Tamam, bu öneriyi yine de yapıcı ve kazanıcı bir fırsat olarak görelim. Peki, bu durumda neden terör örgütü kurucusu ve yöneticisi ile üyeleri arasında bir fark görülmüyor bu düzenlemede? Örgüt üyesi olmak bir suçtur ama uyuşturucu, hırsızlık, gasp veya cinayet işlemek de değildir.

Devlet, Toplumun Hakkından Feragat Edemez

İnfaz yasasının kapsamı siyasi sorumluluk kadar ahlaki ve hukuki yükümlülükler de demektir ve bunlar ancak bir arada yürütüldüğü vakit sağlam adımlar atılmış olur. Kabul edelim ki, öncesiyle sonrasıyla 15 Temmuz travması son derece ağır bir imtihan süreciydi. Fakat ne olursa olsun bu çok yönlü kuşatmayı, çok boyutlu saldırıları püskürtecek bir irade sergileyebildik. Siyasal ve toplumsal iradenin gücünü ve meşruiyetini bir kenara bırakarak Fetö tehdidi takıntısıyla hareket edemeyiz. Nasıl ki Kemalist darbe tehdidini maziye gömüp atılacak adımlarda Kemalist darbe takıntısıyla hareket etmiyorsak Fetö mevzusuna da aynı şekilde muamele etmeliyiz.

AK Parti açısından en önemli öncelik infaz yasasına ilişkin “şu tavizi alırsak bu tavizi veririz” gibi bir pazarlık sürecinin kapısını hiç aralamamaktır. Hükümlü ve tutuklu da olsalar cezaevlerindeki insanların ve ailelerinin hukukunu korumayı en önce AK Parti üstlenmek mecburiyetindedir. Toplumu ajite edecek, provokasyonlar tertiplemeye teşebbüs edecek kişi ve partiler çıkacaktır elbette ancak toplum eşitlik, adalet ve kuşatıcılık misyonuyla hareket eden bir siyasi iradeye her şeye rağmen sahip çıkacaktır.

Covid-19 salgını başımıza birçok musibeti sarmasının yanında eğer hikmet ve güzel öğütle hareket edebilirsek kalpleri yumuşatmaya ve toplumsal dayanışmaya da vesile kılınabilir. Affetmek kesinlikle zaaf ve zayıflık belirtisi değil aksine eğer sorumluluklarımızı müdrik olursak doğruluk, iyilik ve güzellik yolunda yeni başlangıçlar ilan etmektir. Şunu unutmayalım ki; esas mesele kapasitesini çoktan aşmış cezaevlerini boşaltmak veya corona virüs sebebiyle doğacak büyük felaketleri önlemek değil toplumsal gerilimi düşürüp dayanışmayı kuvvetlendirmek için yeni bir fırsat oluşturmaktır.

Cezaevlerini gazetecilere, akademisyenlere, muhalif siyasilere mekân yapan ülke pozisyonunu boşa çıkarmak, ancak infaz kanunuyla cezaevlerini boşaltabilen ülke tablosundan kurtulmak başkaları için değil bizim için önemli ve değerlidir. 60 yaş üstü olanları, kadınları ve hastaları öncelemek kaydıyla infaz kanununda yapılacak değişiklik, ev hapsi ve şartlı tahliye imkânlarını genişletmek bir takım riskler ihtiva etmekle beraber alınacak tedbirlerle pek çok faydaya tebdil edilebilir. İnfaz yasası siyasi partilerden önce toplumun vicdanını kazanmalı, kalıcı olduğu kadar adalete ve toplumsal maslahata da hizmet etmelidir.

Devlet kendine karşı işlenen suçlara ilişkin indirim yapmadan asla ve kat’a fert ve topluma karşı işlenen suçlara ilişkin bir indirime de gitmemelidir. Devletin bekası fert ve toplumun hakkı, hukuku, güvenliği paspas edilerek temin edilemez.

Kenan Alpay

Akit TV köşe yazarı