BIST9.645,02%-0,50
USD32.5505%-0.01
EURO34,9034%0.12
ALTIN2.430,88%0.03

Eğitim ve Türkiye’nin geleceği

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
03 Kasım 2021 09:29

Bir milleti silahlarla yok edemiyorsanız, onu alt etme – dize getirmenin yolu; Onların elinden dinini, gelenek – görenek – örf ve âdetlerini, edep kurallarını (ahlâkını), eğitimini, millî değerlerini (dil, vatan, bayrak, marş ve devlete olan bağlılıklarını) ortadan kaldırır ya da yok ederseniz, işte o milleti ele geçirdiniz demektir. Böylelikle insanları boş ve amaçsız bir et yığını, toplum ve milletleri de “köle” - “kukla” – “maşa” haline getirdiniz, artık gözünüz aydın!.. Ondan sonra da ele geçirme safhalarını adım adım gerçekleştirebilir, tank – top – bomba – füze ya da adına ne derseniz deyin silahına hiçbir türüne ihtiyaç duymazsınız. Bunları yaşamak istemiyorsanız “eğitim” silahını çok iyi kullanmanız ve bumerang etkisi yapmadan onu kullanışlı / faydalı hâle getirmeniz gerekir, gerekiyor. Öyleyse eğitim nedir?!...

Eğitim; İnsana “şahsiyet” (kişilik) kazandıran, onu “et yığını” olmaktan çıkartıp “akıl” ve “zekâ” mekanizmalarını kullanıp araştıran – sorgulayan – mukayese eden bir canlı (insan) haline getiren, millî – manevî ve ahlâkî değerlerini geliştirip güçlendiren ve bunları çağın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde demode (eskimiş) olmaktan kurtaran, dünyevî görüşlerini şekillendiren – bakış açısını değiştiren, kişiyi kof bir ceviz olmaktan kurtarıp onurlu – gururlu – yasalara / dünyevî / uhrevî değerlere saygılı bir birey ve vatandaş olarak hayata hazırlayan, bu amaçlarla gelecek nesillerini de şekillendiren, hayatî öneme haiz sosyal bir olgu – terbiye metodudur, öğretme biçimi, yetişme / yetiştirme ve yetiştirilme tarzıdır.

Tarifini yapmaya çalıştığımız eğitim; beşikten önce, eş seçimiyle birlikte başlar, ana rahmine oradan beşiğe ve sonrasında da ebeveyn / geniş aile ortamlarında hayat bulur, çevre – okul şartlarında filizlenir, bilişim imkânlarıyla / girilen ortamlarda daha belirgin bir hâl alır. Bu amaçla iyi eğitilmiş bir birey, önce aile ve sonrasında da devletler için iftihar / övünç kaynağı ve bulunmaz bir hazinedir. Kendini bu hazineden mahrum eden aile ve devletler, yobazlık bataklığında / sosyal çözülmeler içerisinde eriyip yok olur gider ya da kendilerinden daha güçlü olanların ellerinde oyuncak olur, pespaye edilirler.

Korona virüsle birlikte bulaşma hızı – salgın boyutu ve kalıcı hastalıklar ile kayıplarını minimize etmek en aza indirgemek için başlayan kapanma / kısıtlamalardan da okullarımız kendilerine düşen payları almış oldu. “Uzaktan Eğitim” yöntemiyle aradaki fark kapatılmaya çalışılsa da zil seslerinin / teneffüs curcunasının / birebir eğitim ve keşmekeş haline gelen trafiğin yerini (!) hiçbir şey tutmadı, tutmuyor. Bu işin esprili kısmı, esas önemli olan kısmı; hatalarımızı / eksikliklerimizi kapatmak için sürekli olarak bir yerlere bahane aramaya – çamur atmaya çalışıyoruz. Şu bir gerçek ki – AK Parti iktidarı da dahil olmak üzere – eğitim konusunda sınıfta kaldık, kalmaya da devam ediyoruz. Her gelen iktidarın bir yama vurduğu ve yamalı bohçadan berbat bir duruma düşürdüğü eğitim sistemimiz; artık dikiş tutmuyor, tepeden tırnağa da kimseyi memnun etmiyor /edeceğe de benzemiyor.

Okulların sayısının artması, her ile mantar gibi üniversite ile adım başı anaokulu ya da kreş yapılması; eğitimdeki kaliteyi arttırmaz, arttırmayacaktır. Bu mantık doğru olsaydı; birbirleriyle yarışır ve tipleri değişircesine yapılan cezaevleri arttıkça suç / suçlu oranları artmaz, tam tersine düşerdi ama düşmüyor, mantık değişmediği sürece de düşmeyecektir. Diğer bir ifadeyle; Okul sayıları arttıkça cezaevleri sayıları düşerse, işte o ülke ve toplumda eğitimin kalitesinden, sistemin oturmuşluğundan ve kat ettiğiniz yollardan bahsedebilirsiniz. Bunun tam tersi bir durumla karşılaştığınız zaman boşu boşuna kimse laf salatalığına girişmesin, her türlü ulaşımın / iletişimin “bir tık” la yapıldığı dijital çağımızda artık kimse söylediklerinize inanmıyor, kaba tabirle de “yemiyor” zaten!...

Her türlü politikayı getirip “ekonomi” yle bağdaştırmaya / ona yama etmeye çalışır ve bunun içine de “eğitim” i dahil ederseniz, işte o zaman okullar hem size maliyetli gelir ve hem de geri dönüşü ya da getirisi olmayan bir yola sokar, sokacaktır. Bu gerçeklikten baktığınız zaman, eğitimin; “pahalı ama lüks olmayan, karşılığı da hiçbir maddiyatla ölçülemeyecek kadar değerli olan bir yatırım” olduğunu görürüz. Bu yatırım sayesinde toplum; anarşi – terör – karmaşa – kaos ortamlarından uzak durur, huzur – refah – sükûnet ortamı artar ve mutluluk göstergeleriniz pik yapar, endişeli – müphem / kuşkulu dönemleriniz geri kalır, uluslararası ortamlarda gururunuz okşanır – koltuklarınız kabarır ve “keşke” dememek adına rahat bir nefes alır ve “iyi ki eğitim konusunda bu kadar yatırım yaptık, değdi!” dersiniz, tam tersini düşünmek bile istemiyorum!..

Cumhuriyetimizin 100. Yılına kavuşmaya ramak kala artık “…cek” – “…cak” edebiyatlarıyla bir yere varamayacağımızı anlamış olmamız lazım. Birilerinin siyasi hayatlarına mal olsa da çıkartılan 8 yıllık kesintisiz eğitimin zararlarından bahsedip bir nevi buna karşı yapılan muhalefetle iktidara gelen AK Parti; öğrencilerin yetenek ve eğilimlerinin tespit edilmesi ve o yöne doğru eğitilmeleri / yetiştirilmeleri için getirmiş olduğu kesintili (4+4+4) 12 yıllık eğitimde de bir yerlere varamamış, eğitimdeki kaliteyi; Okul sayılarının arttırılmasında, müfredat değişikliğinin sürekli olarak delik deşik edilmesinde, birine alışmadan diğerleri art arda çıkan / çıkartılan sınav ad ve sistemlerinin değiştirilmesinde, öğretmen atamalarının ve branşlaşmanın sıkıntılarını bertaraf etmemede, sayı olarak arttırılan ama dünya eğitim liginde geçerli bir başarısı – teori ya da kuramı olmayan ya da akademik başarılara imza atamayan üniversitelerin çokluğunda, sürekli olarak değişen “Millî Eğitim Bakanları” nın sayılarında görmüştür. Böyle bir anlayışla eğitim olmaz, ancak alt üst edilir.

Ülkemizin geleceği eğitilmiş – donanımlı bir nesle emanet edilecek ve onların omuzlarında yükseltilecekse; devletimizin maddi / manevi tüm imkânları seferber edilmeli ve artık bu manevi olgu “yamalı bohça” olmaktan kurtarılmalıdır.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı