BIST9.087,53%0,08
USD32.3866%0.13
EURO35,0491%0.09
ALTIN2.326,84%0.28

Sağlık sistemimiz, kanser ve Ankara Gülhane Hastanesi-3-

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
12 Mayıs 2021 10:19

Hastaneye yatırılan her hasta gibi babama da uygulanan rutin işlemler vardır. Gaita – idrar – kanlardan alınan tahlilin her türlüsü, ultrason, MR, tomografi, biyopsiler, EKG – EKO, PET filmi gibi teşhise yardımcı olacak tüm aşamalardan geçiyorsunuz. Babam da bunların bir kısmı Rize’de yapılmıştı ama dedik ya oradaki kısıtlı imkânlarla Ankara’daki imkânlar aynı değildi ve bu sıralama sil baştan yeniden yapıldı.Tüm tahlil ve tetkiklerden sonra hastalığını adı konuldu; sarkom türündeki lanet AKCİĞER KANSERİ. Sonrasında da hastalığa uygun tedavi yöntemlerini öğrenmeye başlıyorsunuz. Başta sayın KARADURMUŞ ve ERTÜRK hoca olmak üzere sizinle ilgilenen kat doktoru Dr. Barış AYKAN (bazı analar evlat niyetine hurda - teneke doğururken, bazı analar da pırlanta niyetine Barış hoca gibi evlatlar dünyaya getiriyor, Allah onlardan razı olsun) olmak üzere kardiyoloji, beslenme – diyet uzmanları, psikiyatrist gibi tüm ilgili uzman doktorlar ile diğer kat doktorlarının hazırladığı“Hemşire Tedavi Çizelgesi” ni de öğrenmek ve orada yazılı olan ilaç / tedavileri de takip etmek zorunda kalıyorsunuz. Bir nevi kanser hastalığıyla ilgili yapılan ön hazırlık ve tedavi aşamalarını ve tansiyon – nabız – kandaki oksijen miktarının 10.00 – 17.00 saatlerinde ölçüldüğünü, verilecek ilaçların ad – saat ve ne işe yaradığını, yapılacak tahlil - testlerin tür ve saatleri ile çekilecek görüntülemelerin adlarını da öğreniyorsunuz. Bunu öyle bir rutine bağlıyorlar ki, robotik üretim gibi hiçbir zaman şaşmıyor. Bunları zamanında yapıp “erken teşhis” le tespit ederseniz, sonucu olumlu alırsınız, tam tersi bir durumda da sonuç “ölüm” denilen kaçınılmaz sonla oluyor. Bu da tüm hasta yakınları gibi bizi de derinden üzmüştü.

Gülhane’ye gelip kanser teşhisi konulan tüm hastaları – hastaneyi bilen bilir – eski nizamiye binasının sağında / hastanenin hemen girişinde yapılan yeni Çocuk Hastalıkları Binası’nın 6. Katındaki Tıbbi Onkoloji Kliniği’nde yatırıp tedavi etmeye çalışmaktadırlar. Bu kata gelip yatan ve tedavi olmaya çalışan birçok hasta yakınıyla – bilhassa aynı odayı paylaştıklarınızla – dost / akraba / dert ortağı oluyorsunuz ve ölüm sırasının kime / ne zaman geleceğini yanınızdaki hastanın göstergelerine / gidişatına bakarak öğreniyorsunuz. Ne acı verici bir durum değil mi öleceğini bile bile bir insanın yüzüne bakabilmek, hele hele bu babanızsa ona kondurabilmek ne kadar ağır ve çok kötü yakan bir durum… Bu kata yürüyerek gelip de yürüyerek çıkan en fazla 3 – 5 kişi olmuştur, onları da biz görmedik zaten. Kattan ve yattığımız odalardan tanıdığımız tüm hastalar ya ölümle yüzleşti ya da öleceği günü beklemektedir. Sırf yaşanılan bu acılar yüzünden ben bu kata tıbbi onkoloji kliniği değil “ölüm katı” diyorum, çünkü çok ölümler gördük. Orada halen tedavi görmeye çalışıp kalanlar da “ölüm” le yüzleşmeye devam edecektir. Neden biliyor musunuz; Buraya gelenler “bir ümit” ve metastaz / kanserin son evresinde geliyor. Buna rağmen emin olunuz ki buradaki tüm sağlık çalışanları, hastaları kurtarmak için öyle canhıraş bir şekilde çalışıyorlar ki ama “HAK” olan sonucu da değiştiremiyorlar, çünkü belli bir noktadan sonra artık elden de bir şey gelmiyor. Sizinle beraber gülüp sizinle beraber ağlayan doktor görmek istiyorsanız Dr. Musa Barış AYKAN ile kattaki hemşire, hastabakıcı ve diğer personelin yüzüne bakmanız yeterli olacaktır.

Tüm kemoterapi – radyoterapi ve yüzlerce serum / hap vs yan ilaçlara rağmen şifa bulamayıp tedavi olamıyorsanız artık sonrasında yapılanlar da bir “rutin” haline geliyor ve ya yoğun bakım süreciyle ya da “zekarat” (sekerat) dediğimiz ölüm haline tanıklık yapmaya başlıyorsunuz. Babam son aldığı radyoterapi (ışın tedavisi) sürecinden sonra fenalaşıp 03 Nisan akşamında yoğun bakıma servisine kaldırılınca onun son haline tanıklık yapamadık, ta ki 10 Nisan Cumartesi 12.30 sularında vefat haberini aldığımız o ana kadar. Tabii ki tüm yaşadıklarınız, uğraş ve didinmelerimiz yerini büyük bir yangına, kor olmaya bırakana kadar. Allah tüm ölülerimize rahmet eylesin, hastalarımıza şafi sıfatı hürmetiyle şifa versin, kalanlara da sabırlar versin!...

TEŞEKKÜR; Bizim gibi tüm hasta ve yakınlarıyla sevgi / şefkatle ilgilenen başta Prof. Dr. Nuri KARADURMUŞ olmak üzere Doç. Dr. İsmail ERTÜRK, Dr. Musa Barış AYKAN ile tıbbi onkoloji kliniği katında görevli olan nöbetçi doktorlar ile hemşire, hastabakıcı ve teknik personele, sonradan tanıma şerefine eriştiğimiz hastanede görevli olup servisimizle ilgili olmayan Ankara dışından gelen hasta ve yakınlarıyla maddi / manevi ilgilenen – babamı yoğun bakımdan morga morgdan da Ankara Esenboğa havaalanına cenaze arabasıyla sevkiyle ilgilenip tabutunu omuzlayan ve uçağa yerleştiren ve bizimle ağlayıp bizimle gülen “iyilik meleği” hemşire Fatoş ÇETİNDAŞ hanımefendiye teşekkür etmeyi bir borç bilir, bundan sonraki mesleki hayatlarında başarılar dilerim.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı