BIST9.101,77%0,24
USD32.3712%0.08
EURO34,9983%-0.05
ALTIN2.325,98%0.24

Süslümanların “yeşil” le kavgası

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
18 Ocak 2021 09:36

İnsanoğlunu bulunduğu ortamlarda farklı kılan, ayırt edilmesine – dikkat çekilmesine sebep olan giyim / kuşam şekilleri ile hâl / hareket dediğimiz görgü kurallarına (edep ve ahlâka) uygun hareketleridir. Bunlarla ya var olur muhatap yerine konulursunuz ya da her türlü eleştirinin hedefi haline getirilir ve “uyarı” mahiyette tavsiyelerle karşı karşıya kalmış olursunuz.

İnanç, terbiye, kendine ve çevrene olan saygı, kişilik haklarına tam olarak riayet etme, empati kurma gibi davranışlar bireyi rezil değil, vezir eder. Yaratılmışlığı – sureti bozacak ve farklı isimlerle tanımlandırılacak değişik tarzda traş, giyim – kuşam, makyaj ve sair hareketlerle dikkat çekip birilerinin gözüne girmeye çalışmak; beyhude bir çabanın ve farklı algılarla tanıtılmanın sonucu olmaktan öteye gitmez. Bal olmak varken sirke olmanın ne anlamı var, değil mi?!...

Yanlış giden bir şeyleri düzeltmeye, nesli kötü huy ve alışkanlıklardan kurtarmaya çalıştığınız zaman; Toplumu sınıflandırdığınız / hor ve hâkir gördüğünüz, devrin adamı olamayıp gençliği anlamadığınız, modern (!) olamadığınız, Batılılaşamadığınız (!) gibi suçlamalarla muhatap olmak zorunda kalırsınız. “Ben böyle modernizmin içine tükürürüm!” diyorsunuz, o zaman da “gerici” – “yobaz” – “softa” - “bidon kafalı” – “göbeğini kaşıyan adam” ve sair modası geçmiş / hitapları geçmemiş yaftalarla suçlanıyorsunuz. Bu yetmiyormuş gibi bunları yapanlar “hangi devirde yaşıyoruz!” safsata ve serzenişin arkasında saklanıyorlar. Sanki değişen “insan” değil de “devir” miş gibi…

Şimdi bu girizgâhı niye yaptığımızı mı düşünüyorsunuz;

“Olmakla - olmamak” arasında bir tercihe zorlandığınız zaman; bünyeniz / anlayışınız / mantık ve mantaliteniz ne ise inançlarınız neye elveriyorsa ya da ne olmak isterseniz onu tercih edersiniz değil mi. Bu, bir; insanî – vicdanî - dinî ve kanunî haktır. İkilem ya da birden çok bilinmez arasında kaldığınız zaman “öz” ünüz neyi tercih ediyorsa görüntünüz de onu vermek zorundadır. Hani “içi seni dışı beni yakan” ya da sokak ağzıyla tanıtılan “aşağısı Şişhane, yukarısı Tophane” benzetmesi var ya, işte böyle olunmamalıdır. Bir de Mevlana’nın tarifiyle “ya olduğun gibi ya da göründüğün gibi” olunmalıdır.

Allah’a şükürler olsun ki din hanemizde payımıza düşen “Müslümanlık” olmuş. Bu din; kendine inananı küçük düşürmez, iki dünyasını aziz eyler, huzura ve refaha kavuşturur, peşinden gideni rahmete / bolluk ve berekete ulaştırır, gitmeyeni de zahmete / kıtlık ve açlığa ulaştırır, hayatınıza anlam katar ve sizi “siz” yapar. Böyle önemi olan bir dine tabi olup sizden istenilen kulluğu sergilerseniz; dünyalık tüm heva ve heveslerden kurtulur, esaretten (karanlıktan) özgürlüğe (aydınlığa) kavuşursunuz. Pekâlâ, “aydınlık dururken karanlık neden tercih edilir, ediliyor?” hiç düşündünüz mü? Bu; insanın içerisinde yuvalanan ve adına “nefis” denilen şeytanın direktifleri / yanlış yönlendirilmeleriyle oluyor. Hocalarımız sürekli olarak dualarında “Yarabbi! Şeytandan ve şeytanlaşmış insanların şerrinden bizleri koru!” diye başlamaları boşuna değildir. İnsanoğlu, yaşantı ve yaptıklarıyla şeytanı sollayıp geçen duruma gelmiş, çok acı!...

Günah, suç ve ayıplar işlenip ifşa olduktan sonra “şeytana uydum” deyip tüm suçun şeytana atılması; basit bir arınma / aklanma vesilesi ve çöldeki bedevinin sığınma kalesidir, yemezler. İndirilen dine uymayıp, sektörleşen / uydurulan dine uyan ve kendini Müslüman zanneden süslümanlar; İslam’la kavga halinde olmaz, sadece o giydikleri “yeşil” le imtihana tabi tutulur ve onunla kavga ederler.

İsteyerek değil de zorla inanmak, düşman çatlatırcasına (!) cırtlak renklerle poz vermek, fokur fokur nargile çekip marifet gibi üflemek, baba / anne veya dede / nine yaşındaki insanların karşısında bacak bacak üstüne atmak, ro ro gemisi – şimendifer gibi sigara dumanı çıkartmak, makyajın her türlüsünü yapıp “bende buradayım!” diyecek kadar kendilerini belli etmek, “israf” olarak algılanmasına ve tanıtılmasına rağmen millete caka satar gibi debdebe ve gösterişin içerisinde her türlü lüks aracı kullanmak ve bunlara benzer sayısız olumsuz davranış, sizi eleştirdiğiniz insanlardan farklı kılar mı ya da sizlerin onlardan bir farkı olur mu, kendinizi mi yoksa bizleri mi kandırmaya çalışıyorsunuz, merak etmeyin yemezler, hele hele “z kuşağı” adlandırmasının arkasına da saklamayın, bunu da yemezler.

Evet, yaptıklarımız ve yaşamadıklarımızla birlikte Müslümanlık çizgimizden gittikçe uzaklaşıyor ve arkasından bakakalıyoruz. Refah – huzur / mutluluk varken bunların tersini tercih etmek ve kendi kendimizle çelişmek; bizi ancak boşluğa düşürür, zillet içerisinde yarıştırır, gülistan varken bataklıkta kavuşturur ve sonrasında da “mutlu son” yerine “hazin son” la başbaşa kalırsınız, böyle bir durumu kimler arzuluyorsa arzulasın, bizler istemiyor ve arzulamıyoruz da!...

Dininin ona sağladığı hallerle Müslüman olup da yanlış tercih ve yaşam şekilleriyle süslüman olanlar, bir an önce edep – ahlâk ve din çerçevesinde özünüze / aslınıza dönün ve hatalarınızdan vazgeçin, vazgeçmeye çalışın, kavga ve çelişme / çelişki ortamlarından kendinizi arındırın, ki sizlerle değil başka kişi ve sıkıntılarla uğraşalım.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı