BIST9.679,80%-1,37
USD32.4306%0.00
EURO34,4479%-0.06
ALTIN2.488,03%0.20

Siyasette üslup ve ittifak tartışmaları

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
12 Ocak 2021 10:19

Siyaset; meslek değil, şeksiz şüphesiz sevdayla bağlanma ve menfaat beklemeden yönetme işi, uğraşıdır. Yeri geldiğinde bu uğurda gözyaşı, yeri geldiğinde kanlar da döküldü. Hem dünya ve hem de ülkemizdeki siyaset tarihçesi bunun örnekleriyle doludur.

Muhtıra – darbe – vesayet etkileri gibi anti demokratik uygulamalar ile millete / halklara ters reform ve inkılâp anlayışlarını zorla / zorbalıkla dayattıran yönetimler; bir taraftan halkı kendilerine düşman etmekten başka bir şey yapmamış olur, diğer bir taraftan da halkın kendilerini anlamaması ya da yanlış anlaşıldıklarından dem vururlar.Bu anlayışın terbiyesi (!) içerisinde yetişen kadrolar, ileride göreve geldikleri ya da kendilerini herhangi bir partinin / partileşmenin içerisinde buldukları zaman ortaya çıkan nahoş görüntüler, tartışma sebebi olmakta ve “üslup tartışmaları” nın önü açılmaktadır. “Bu ne perhiz, .bu ne lahana turşusu” dedirten bu ikilemin tek sebebi, gül kokusunun bataklıkta aranıyor olmasıdır.

Fıtrat ve genetik özelliklerimizden dolayı “yönetme” aşığı bir millet olduğumuz için hiçbir zaman “baş” sız kalmamış, her zaman yönetime talip bir millet olmuşuzdur. Bu özelliğimizle birlikte yeri geldiğinde kavga etmekten / kardeş kardeşe küsmekten imtina etmemiş, yeri geldiğinde sık sık siyasi cephelere bölünmüş, yeri geldiğinde de “tek başına ordu” gibi “parti” ler kurup kapatmışızdır. Bu; bazen siyasete, bazen koltuk hastalığına ve bazen de halis niyetlerle bir şeyler yapabilme uğraşı adına yapıldı, yapılmaya da devem etmektedir. Dünya üzerinde bizim milletimiz kadar “siyaset” e düşkün ve bu uğurda akşam sabah kavga eden, bölünmelere uğrayan başka bir millet yoktur. TV ve sosyal medya mecraları bile bu tartışma ve kavgaların gündemleriyle doludur, ancak bir farkla; hiçbir zaman “üslup” bu kadar ayaklar altına alınmamıştı.

Dünya, inanç ve bunlara bağlı olarak tercih edilen siyasi görüşleri birbirlerine benzemeyen ve “asla” diye başlayacağınız cümlelerin muhatapları olan partilerin bir araya gelmeleriyle oluşturdukları “ittifak” lar ile bunların karşı cephelerinde yer alanlar, karşılıklı atışma ve suçlamalarla ancak ve ancak kendilerini izleyen - takip eden ve gönül verenlerin terbiyesini bozar, çok sevilen “siyaset” e ve onun figürlerine karşı soğutma eylemlerine girer, “bremen mızıkçıları” gibi gıy gıy da gıy gıy seslerini çıkarır, rahmetli ERBAKAN Hocanın deyimiyle “glu glu dansı” yaparlar. Buna da ne kadar “siyaset” denilebilir, bu da ayrı bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkar.

Ekonomik kriz, etrafımızı çevreleyen savaş, deprem yaşantısı ve bunun üzerinden oluşturulan “korku” algısı, sizden olmayanlar tarafından yıllarca yönetilme ve 19. İktidar yılına giren AK partinin muhalefete karşı oluşturduğu antipatik durumlar ile ne yapılırsa yapılsın bunlar karşısında yine de kazanamama alerjisi, son bir yıldır dünya ve ülke gündemimizi meşgul – hayatımızı / sağlığımızı ve ekonomimizi alt üst eden kovid – 19 denilen korona virüsün ne zaman biteceğinin belirsiz bir hâl alması ve sair tüm sorunlar, milletimizin conta yakmasına / kısmen tırlatmasına ve ağızlardan edebe mugayir lafların çıkmasına sebep olmaktadır. Yaşanılan bu gerçekler kısmî olarak bizleri “haklı” çıkarsa da aslında büyük bir çoğunluğunu değiştirmek elimizdedir. Kısmen elimizde olan “irade” ye ne oldu, onu tatile mi yoksa dönüşü olmayan bir yola mı gönderdik, bazı konularda ipler elimizde olduğuna göre neden başkalarının elindeymiş gibi davranıyoruz, hangi ara akıl ipoteğimizi başkalarının eline verdik, bunları da düşünmüyor değilim!...

Siyaset; ne - görünürde demokrat olup aslında diktatör olan - sürekli iktidarda ve ne de ülkemizdeki anlayışlara göre muhalefette kalma uğraşı değildir, eşyanın tabiatına aykırı olduğu için de olmamalıdır. Böyle iktidarlar, zaman geçtikçe “metal yorgunluğu” ve “güç zehirlenmesi” nden bahseder ve ister istemez bunlarla yüzleşmek zorunda kalırlar. Bu tarz iktidarlar karşısında, yakalamış oldukları tarihi fırsatları demokratik yollarla değerlendiremeyip bunu hanelerinde “iktidar” olarak yazamayan ve bir türlü İktidar olamayan beceriksiz muhaliflerin elindeki siyaset; ancak pelüş bebekler gibi oyuncak olur, sonrasında da ait olduğu çöplüğe gider. Çöplükte oyuncak arayanların sonu da beyhude bir çaba olur ve ne oldukları da meydana çıkar.

İktidar olamayan, sırtını dayadığı dağlara kar yağdırtan, farklı kapılardan medet uman müzmin muhalefet; söz – eylem ve davranışlar dediğimiz “üslup” la kendini haklı çıkartmaya ve bu yolla iktidar olmaya çalışır, bunu da yüzüne gözüne bulaştırıp “rezil” olmaktan başka bir şey yapmamış olurlar. Son zamanlarda genel başkanından, ilçe teşkilatlarına varıncaya kadar her bir partilinin ve temsil ettikleri “ittifak” ın ağızlarından çıkan kem sözlerin nasıl adres şaşırdıklarını ve lağım kokulu sözlerle ifrazatlarını nasıl döktüklerini görüyor ve bu durumdan biz utanıyoruz, onlar da pişkin bir şekilde utanmıyorlar, yazık ve hem de çok yazık!...

Aynı görüş ve düşünce yolundan gidip sadece tabelaları farklı olan ve bir şekilde kurulmak zorunda bırakılan partiler; artık “ittifak” çatısı altında değil de tek tabela altında birleşmeleri gerekir. Düşünce, görüş, ideoloji ve partileri parçalayıp “orta” – “merkeziyetçi” kavramlarının arkasına saklanmak; parti sayılarını arttırır, başka bir işe de yaramaz. Hiç kimse, siyasetteki kalitenin artmasını parti sayılarının çokluğunda aramasın, her zaman “çokluk” ta “rahmet” olmaz, bazen de başka şeyler olur. Artık gaflet ve aymazlık uykusundan uyanılsın.

Siyaset ve bunların üzerinden kurulan ittifaklar; birilerinin gönlü yapılsın, mevki – makam ve koltuk sahibi olsunlar diye değil, ülke – millet hayrına / menfaatine uygun işler olsun, hizmet yarışı içerisinde bulunsunlar diye yapılır.

Sözümüz;

“Sözde” değil, “öz” de siyasetçiler ile bu uğurda hizmet yarışına girmeye aday olan genç nesle “uyarıcı” maksatlı amaçlı yapılmış ve bu niyetlerle kalemimizden dökülmüştür, anlayana artık!....

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı