BIST9.524,59%-0,06
USD32.5951%0.20
EURO34,7381%0.15
ALTIN2.496,80%0.50

ATATÜRK VE ERDOĞAN ÜZERİNDEN “LİDERLİK”İ TARTIŞMAK

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
03 Ocak 2021 11:26

Liderler yaptıklarıyla, ülkelerini ya gülistana çevirir gül kokutur ya da bataklığa çevirtir pis kokutur. Bu durum, dünya genelinde de böyle olduğu gibi ülkemiz özelinde de böyledir.

Milletin (bazılarına göre de ulusların), birden fazla ırkın bir araya gelmesiyle oluşan halk ya da toplumların; eğitim seviyesi, çevre ve yöresindeki çeşitlilik, inanç dediğimiz “din” in ona yüklediği vizyon ve misyon ile buna bağlı olarak geliştirdiği dünya görüşleri, demokrasi kültürü, bağlı olduğu “değerler yargısı”, gelenek – görenek / örf ve âdetlere olan bağlılığıyla oluşan “kültür” ile modern ve klasik “sanat” – “spor” a bakış açısı, çağdaş medeniyete olan bakış açısı ile bağlılığı, kudsiyete dönüştürdüğü din – dil – marş – bayrak ve vatan sevgisi, , ehliyet – liyakat – sadakat ilkeleriyle oluşturmuş olduğu kadrolar ve bunlarla dünya liglerinde yarışır hâle gelinmesi, yeraltı ve yerüstü madenleri diye tabir ettiğimiz maddi zenginliklerini “ekonomik güç” e çevirmedeki mahareti, adaletin baş tacı edilen kabuller arasında yer alması gibi ilkeler arttıkça o grupların içerisinden “dünya lideri” olabilecek şahıslar her zaman çıkar ve bu da o ülkeyi sevilip – sayılan / muhatap kabul edilen ülkeler arasına sokar. Böylelikle “1.” – “2.” ve “3.” gibi devletler kategorisinde numaralandırılmış olursunuz.

Devletlerin başında olan liderler; “donanım” – “kariyer” dediğimiz manevi olgularla lider olur. Yoksa şahısların boy – pos – karizma – sarışın – mavi gözlü dediğimiz fizikî görünüşleriyle “lider” olmaları düşünülemez, yeterli özellikler de değildir. Karizma, kariyerle donatılırsa bir anlam kazanır ve lider de böylelikle bulunmuş olduğu ortamlarda dikkat çekmeye başlar. (Aksi takdirde tarlalardaki korkuluklara da elbise giydirseniz onu lider haline getiremez, ruh katamazsınız.) Hem dünya ve hem de ülkemizde kariyer ve karizmasıyla dikkat çeken liderler olmuştur, olmaya da devam etmektedir. Bu anlamda baktığımız zaman cumhuriyetimizin ilk yüzyılında yetiştirmiş olduğu ve dünya liginde kabul gördüğü tartışmasız / su götürmez iki lideri vardır. Onlar; Cumhuriyetimizin kurucusu gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ile cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’dır. Bu iki ismi bir arada verdiğim için sakın birileri ATATÜRK ile ERDOĞAN’ı kıyas yaptığımı ve aynı kefeye koyduğumu zannetmesin, zannedenler de kendileri bilir. Her lider, döneminde / yaptıklarıyla değerlendirilir.

Osmanlı’nın bir evladı olarak dünyaya gözlerini açan Mustafa Kemal; eğitimi – dehası, vatanına olan bağlılığı, asker olarak yetiştirilmesiyle birlikte görev yaptığı ordudaki silah arkadaşlarıyla birlikte her bir cephesinden ayrı bir acı haberin geldiği Anadolu’nun kurtuluş ateşini yakmak için yola çıkmış ve kutlu bir mücadelenin müjdesini vermişti. “Hasta adam” ilan edilen ve ölüm yatağına terk edilip paylaşma haritaları çizilen Osmanlı’nın geldiği son duruma ve vatanın elden gitmesine üzülen ATATÜRK ve silah / dava arkadaşları, güzel niyet ve hamlelerle başlattığı mücadele zaman geçtikçe “güç zehirlenmesi” ne dönüşünce, ister istemez – tarihe not düşülecek – nahoş olaylar, tasvip edilmeyecek hadiseler yaşanmıştı.

ATATÜRK zamanında yaşanılan olaylar doğru dürüst anlatılmadığı, zorba vesayetlerle kamufle edildiği, bunlar üzerinden herkes / her kesim kendi sektörüyle pazar oluşturduğu için ülkemizde ATATÜRK’e karşı bir antipati ve sempati durumları oluşturulmuş, bu iki cephe birbirine düşman edilmişti. Epey bir zamandır bu bloklaşma izlerini kaybetmiş olsa da bazen milletine / millî değerleriyle örtüşmeyecek durumların içerisine giren tiplemeler yüzünden yeniden hortlatılıyor ve bunlardan medet umuluyor, çok yazık. Her olay, dönemine göre değerlendirilmeyip sonrasındaki şartlara göre yorumlandığı için bu kez de “övgü” – “sövgü” mottoları yaşanmaya başlandı. Böylelikle tarihi ve dönemsel liderlerini, övmekle sövmek arasında sıkıştırıp bırakanlar en büyük yanlışı yapmış oldular. Hani ATATÜRK ne güzel de demiş; “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtan bir hal alır.” İşte bu yüzdendir ki, hangi cepheden olursa olsun bu millet; ATATÜRK’ten sonra gelen ve onun yolundan (!) gittiğini söyleyen Atatürkçüleri ve başta “laiklik” dedikleri ve dinsizlikle özdeşleştirdikleri ilke olmak üzere temsil ettikleri zihniyetlerini gördükçe ATATÜRK’ü daha çok sevmiş ve onun çizdiği değerlere daha da çok bağlanır olmuştur. Buna bile katlanamayanlar, “bunlar takiyye yapıyor!” diyerek öküz altında buzağı arar olmuşlardır.

ATATÜRK, devrin şartlarına göre iyi / kötü şeyler yapmış, birileri tarafından beğenilsin ya da beğenilmesin tarihe not düşülecek hamleleri gerçekleştirmiştir. Onun fikrini – ideolojisini temsil ettikleri görüşünde olanlar, keşke onun vatan sevgisi – kalkınma hamleleri ve ufku geniş planlarının dörtte birine sahip olsalardı, o köhnemiş zihniyetleri tek başına iktidar olmaya yeter de artardı bile ama ne yazık ki milletine ve değerlerine ters her bir hareketin içerisinde bulundukları için kemikleşmiş / kronikleşmiş oylarından öte oy alamıyor ve milletin sevdasını kazanamıyorlar. ATATÜRK’e yaslananlar ve onun üzerinden sermaye elde etmeye çalışanlar; yanlışı / doğrusu - sevabı ve günahıyla karizma ve kariyerle donatılan bu lideri doğru dürüst / hakkıyla tanıtmış olsalardı hiç kimse ya da cephe, ne aşırı över ve ne de aşırı söverdi. Bu ikilemin ortadan kaldırılmasının tek geçerli yolu; doğru tarih yazmak ve böylelikle doğru tanıtmaktan geçer.

19. iktidar yılına giren ve her girdiği seçimi kazanan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ı tanımak - yaptıklarını değerlendirmek ve anlamak isteyenler, onu; her yapılan hamleye - yola / köprüye, yatırıma, çıkardığı yasalara, dünya çapınca kabul gören hamle ve projelere karşı çıkıp “istemezük!” diyenlerin tavırlarıyla tanıyamazlar. Onu; sadece deprem – yangın ve sellerin yaşandığı, hendeklerin kazıldığı – terörün tavan yaptığı yerlerde yol – köprü – baraj – üniversite – havaalanı yapılan illerde değil, aynı zamanda da Amerika’nın güdümünden kurtulamayan Arap gözüküp ne idüğü belirsiz hâle gelen diktatörlerin zapt ü rap altına almaya çalıştığı Katar’da, Fransa – İtalya - Rusya – ABD ve onlara kuyruk olan devletçiklerin desteklediği işgalci Hafter ve güçlerine karşı koyduğu Libya’da, zalim Esad oğlu Esad’ın katliam yaptığı Suriye’de, işgalci Sisi’ye karşı Mısır’da, din kardeşi ve soydaşı olmamasına rağmen Amerikan çıkarlarına / işgaline boyun eğmeyen Maduro yönetimindeki Venezuela’da, soydaşları tarafından bile davalarına sahip çıkılmayan Filistin’de, 27 yıldır işgal altında olan Dağlık Karabağ’ın esas sahibine iade edilmesinde, “dünya beşten büyüktür!” diyerek BM’de ayar çekmeye çalıştığı devletlere karşı konuşmasında, vesaire, vesaire dünyanın dört bir tarafında da görebilir ve ancak bu şekilde tanıyabilirsiniz.

ATATÜRK ve ERDOĞAN’ı tanıyamayanlar; “Türk lideri”, “Türk’e yakışan lider” ve “Türkiye lideri” nden dem vuramaz, lider dedikleriniz de böyle olur. Ayrıca boy – pos – karizma ya da yakışıklılık isterseniz de onlar da fazlasıyla var. Hele günümüzde hani gıpta derecesinde bakıp da dillendiremediğiniz – gözlerinizin kör olduğu / görmek istemediğiniz verilen o pozlarda birileri gibi el pençe durarak değil, bir elini yanındakinin omuzuna diğer elini de kendi cebine koyarak verdiği ve ağırınıza giden o pozlar var ya, evet ağırınıza giden de bu…ERDOĞAN, ATATÜRK’ün “geldikleri gibi giderler!” düsturuna göre hareket ettiği ve Amerikan mandasına karşı çıktığı için her platformda “dünya beşten büyüktür!” demekte ve bundan da çekinmemektedir.

Yazıklar olsun ki;

“ATATÜRK de, ERDOĞAN da bizimdir!” diyemeyecek kadar kör olanlara / dimağları kapananlara, bu milleti; liderler / ideolojiler üzerinden kamplara – cephelere bölenlere, “liderlik” değerlerini “istismar” edercesine yağcılık / yalakalık yapanlara, nifak - ayrılık tohumları serpenlere, bu ülkenin yetiştirdiği vatan evlatlarını yanlış tanıtan / düşman eden ve sahiplenemeyenlere!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı