BIST9.693,46%1,77
USD32.5355%0.02
EURO34,7190%0.09
ALTIN2.499,53%0.61

“Kol kırılır yen içinde kalır” mı?

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
24 Aralık 2020 09:35

Tarikat – cemaat, vakıf – dernek, meslekî kuruluşlar, siyasi parti gibi görüş ve ortak amaçlar için bir araya gelerek oluşturulan dünyevî / uhrevî yapılanmalar içerisinde dillendirilen karşıt görüşler, işlenilen ayıplı kabahatler / suç ve günahlar, meydana çıkan olur olmaz çatlak sesler hep bir şekilde ya bastırılır, ya aforoz mantığıyla dışlanılır, ya kamufle edilir ya da “kol kırılır yen içinde kalır” atasözünün arkasına saklanılır. Bu anlayışın arkasında; “Bizim Mahalle” de olanlar bizim mahallede kalır gerçeği yatar ve bu da çok yanlıştır.

Evet, bizim mahalleden olsun ya da olmasın herkes kendi iç bünyesindeki ifrazatın bir şekilde dışa yansımasını ve ayıplı mallarının ortalığa saçılmasını istemiyor. Dini inancımıza göre de “bir mümin, başka bir müminin bir ayıbını örterse (saklarsa), Allah’da o müminin bin ayıbını öter!” müjdesi yatmış olsa bile bizim bahsettiğimiz tamamen farklı ayıpların gün yüzüne çıkartılmaması, haddinden fazla afişe ve insan / toplum ve yapılanmaların - eşelendikçe kokan pislik misali - iyice rezil edilmemesi yani aleni bir şekilde ortaya konulmamasıdır. Bunun çerçevesi de bellidir; Başta en küçük birimi aileler olmak üzere toplumun her bir katmanının kabul edebileceği / sindirebileceği şeylerin üstü kapatılır, bunların dışında kalanlar da bir yere kadar yapılır. Saklanılan / saklanılması gereken her bir ayıp, suç ve günahın daha da artarak karşınıza çıkmayacağının garantisini kim verebilir ki?!.

Görüş (bizim) ve karşıtlarının (karşı mahallenin)sürekli olarak bir bir açıklarını kollaması da bir yere kadar olur. İş, sonra hepimizin bildiği koyun – keçi muhabbetine döner. O yüzden temsil ettiği misyon ne olursa olsun herkes ya da her bir yapılanma, hal – hareket ve söylemlerine (bilhassa neyi / nerede / nasıl konuşmasının gerektiğine) dikkat etmek zorundadır. Karşılıklı edep, ahlâk ve etik kurallar ya da adına ne derseniz deyin, öncelikle karşınızdakinin bir “insan” olduğunun farkına varmanız / unutmamanız, sinir uçlarına dokunmamanız, dinî – siyasî – sosyo / kültürel görüşlerine saygı duymanız gerekir. (Hani “karşılıklı hoşgörü” dedikleri olgunun sözlükte değil de kalp ve beyinlerde yaşatılarak gösterilmesi gerekir.)Hiç kimse birbir alanına müdahale etmemeli, birbir açıklarını kollamamalı, içinde yaşadıklarını “oldu – bitti” ye getirmemeli, yalan/ dolan – mesnetsiz / ispatsız suçlamalarla günahsız insanlara çamur atılmamalı, hele hele “kol kırılır yen içinde kalır!” dememeli, küp içerisindeki keskin sirkenin bir gün gelir küpü çatlatıp dışarı sızacağı unutulmamalıdır.

Birbirlerine tahammül edemeyenlerin sayısının her geçen gün artması, sevgi – saygı ve hoşgörü sınırlarını zorlayacak / insanı çıldırtacak ve saç baş yoldurtacak noktalara getirilmesi, bu ve buna benzer olumsuzlukların yaşanmasıyla birlikte, ülkemiz; - birilerinin de beklediği ve istediği bir şekilde - psiko manyak vakalarıyla donatıldı. Buna her geçen gün yaşanılan salgın hastalık “(korona virüs) vakaları” – diken üstünde durmamıza sebep olan “deprem korkusu”, ekonomik kriz ve beraberinde getireceği “gelecek endişesi” gibi olumsuz etmenler eklenince, her birey artık bir “psikolojik vaka” oldu ve zıvanadan çıkan bir noktaya geldi.

TV ekranlarından ya da sosyal medya platformlarından, her bir cenah mensubu tarafından söylenilen ve açıkça nerelere gittiği belli olan sözlerden sonra “ben onu demek istemedim, kastım o değildi!” gibi tornistanları da gördükçe – kaldı ki birileri de çıkıp “pişman” olduğunu dile getirmediği gibi “özür” de dilemiyor - “ne oldu bu topluma böyle, hangi ara fabrika ayarlarımızı bu kadar bozdular?” demeye başladık. O kadar çok bozulduk ki, tuzu bile kokutmaya başladık, tabii ki tuz kokunca!....

Beyler, deve misali karşımızdakinin kabahat / suç ve günahlarını araştıracağımıza, sağır sultana duyurup afişe edeceğimize önce kendimize bakalım ve iğneden ziyade çuvaldızını kendimize sokalım, ki karşımızdakilerin acısından fazlasını “sızı” şeklinde kendi içimizde hissetmiş oluruz. Kendi kamburumuz dururken başkalarının kamburlarıyla uğraşmayalım. Bu anlamda sadece kırılacak kolu değil, gövdeyi de istediğiniz elbisenin içinde saklayabilir, başkalarının da görmesine müsaade etmeyebilirsiniz, o zaman bu da sizin bir doğal hakkınız olur.

Partisi – purtusu, tarikatı – cemaati, vakfı – derneği, odası – sendikası ya da adına ne derseniz deyin, bir amaç – ideal ve inanç uğruna bir araya gelen herkes; dilek, temenni ve görüşlerini dile getirebilmeli, kimse düşüncesinden ve muhalif görüşlerinden dolayı sindirilmemeli – hedef tahtasına konulmamalı - aforoz edilmemeli ve yalnızlaştırılmamalı, toplumun her bir katmanının kabul etmeyeceği davranışlar - söylemler ile yüz kızartıcısuçların işlenmesine ve saklanılmasına da müsaade edilmemelidir.

Birey / toplum ve kurumları rencide edecek ayıp – suç ve kabahatler örtbas edilir, toplumu topyekûn sıkıntıya sokacak mevzuları saklarsanız; kimse böyle bir sosyal patlamanın önüne geçemez, set olamaz ve bunun da maddi/manevi yükü altında ezilir kalır. Böyle durumların bırakın yen içinde kalmasını el içinde bile tutulmasına hiç kimse müsamaha göstermez, müsaade de etmez.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı