BIST9.079,97%3,10
USD32.3461%0.17
EURO35,0939%0.07
ALTIN2.310,27%1.44

Siyasiler siyasilere karşı

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
18 Aralık 2020 09:16

Mevlâna der ki “Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendi gibi bilir!”. Neden mi; HDP üzerinden siyasi parti kapatmalarıyla ilgili olarak 14 Aralık’ta bir yazı kaleme almış ve gerekli kanunî alt yapıların yapılmaması halinde sadece parti tabelalarının değişeceği ve bu çerçevede HDP’nin de kapatılmasının bir işe yaramayacağı – çözüm olmayacağı, zihniyetin de değişmediği sürece ülkemizin bir parti hurdalığı / mezarlığı haline getirileceğinden dem vurmuştuk. Bu tespitimiz bazılarını rahatsız etti.

Ülkemizde öteden beri bir “ötekileştirme” ve bunun üzerinde bir “genelleme” – “karşıt cephe” edebiyatı yapılır. Her sakallıyı molla, dedesi ya da Abdurrahman Çelebi zanneden bu mantık, beni de öyle bir çerçeveye yerleştirdi ki ne HDP üzerinden teröre destek vermemiz / teröristliğimiz kaldı ve ne de kendi kendimizi inkâr etmemiz… Bu yüzden “bizi bilen bilir, bilmeyen de kendi gibi bilir!” diyoruz.

Kendimi bildim bileli “sol” a karşı hep bir antipati beslemiş ve bu ideolojinin ülkemizde “ölü” doğduğunu – “karşıt cephe” çizgisinde ve “bizden olmayanlar ölsün!” şeklinde siyaset yaptığını dile getirmiş ama hayatım boyunca bir taraftan milliyetçi – muhafazakâr çizgimizi korumaya çalışırken diğer bir taraftan da “sol düşünce” de olanlara da hiçbir zaman düşmanlık beslememiştim. Biz böyle bir tavır takınırken, bizden ya da bizdenmiş gibi geçinenlerin bize karşı yaklaşımları karşısında da hem küçük dilimizi yutuyor ve hem de saygımızı koruyarak sesimizi çıkartmıyoruz. “Kol kırılır yen içerisinde kalır!” anlayışının arkasına saklanmayarak bazen ses çıkarttığımız oldu ancak baktık ki mızrak çuvala sığmamaya başladı ve biz de bazen “bu güne kadar aklınız neredeydi de şimdi sesiniz çıkmaya başladı?” dedik ve - şikayetlerimiz kulak arkası edildiği için – demeye de devam ediyoruz, körü körüne bağlılık da bir yere kadar, haklı değil miyiz!...

“Dost acı ama doğruyu söyler!” gerçeğine göre yetiştirildiğimize göre söylediğimiz her “doğru” kulak arkası edildi, tespit ve önerilerimize kulak asıldı, üç maymunlar oynandı ama biz gene hak – doğru bildiğimiz yolda devam ettik. Peki siz bu ara yaptınız;“Dava” – “sevda” diye diye davanın / sevdanın da içini boşalttınız, milleti de bu kudsiyetler uğrunda kandırarak kendinize mevki / makam yapıp, köşe dönmenin heva ve hevesi içerisine girdiniz, “asıl” ı unutup vekilliğinizle / siyasi kimliklerinizle milleti de aptal, kendinizi de “ulaşamaz” yerine koydunuz, millet artık bunları yemiyor!... Bizler; doğruları ifade ettiğimiz, haksızlıklar karşısında susmadığımız zaman da sizler istediklerinizi söyleyin. Bu kulaklar sizleri duymadığı gibi anlattıklarınız da vız gelir, tırıs gider. Çürümenin – yozlaşmanın prim yaptığı zannedilen bu devir de elbet bir gün son bulacaktır, buna olan inancımız tam ve şeksizdir.

Ülkemize geldiği günden beri bir kalitesizlik - görgüsüzlük ve hoşgörüsüzlükle karşılaşan “demokrasi” ve onun alt kolları sürekli bir çekişme, didişme, zıtlaşma ve imtihan halinde. Siyasiler, nimetlerinden yararlandıkları, menfaat, koltuk – mevki / makam sağladıkları ve gelecekte de “imtiyaz” sahibi oldukları demokrasinin başarıya ulaşmaması için ellerinden geleni yapıyor ve şahsi çıkarlarını ülke çıkarlarının önünde görüp ülke / millet menfaatine getirilen her türlü faydalı sistemin başarısız olması – zafiyete uğraması için farklı düşman ve tiplerin dümenine su taşıyor ve bu da onların ya hain, ya terörist ya da farklı “ist” lerle adlandırılmasına / yaftalanmasına sebep oluyor. Neticede de “parti kapatılması” gibi bir durum yaşanılıyor ve partiler de sürekli olarak kapatılıyor / “kapatma” gidişatı sürecine karşı “çözüm” olmuyorsa o zaman niye bu çekişme yaşanılıyor?

“Hazine yardımı” adı altında devletin sırtına bindirilen devasa bütçe yüküne rağmen parti kapattıran siyasilere en ağır cezaların verilmesi, devlete ihanet / teröre destek suçundan yargılanıp suçlu bulunanların gerekirse müebbetle cezalandırılmaları lazım ki, hem yanan kalplerin soğumasına sebep olsun ve hem de aynı suçlar bir daha tekerrür etmesin.

Ülkemizdeki politikacılar siyaseti; birbirlerini “ötekileştirme” üzerinden suçlayarak yapmaya çalışıyorlar. Bugün siyasi partilerin yaptıklarına – söylemlerine baktığınız zaman; AK Parti - her iktidar partisinin yaşadıklarına / kaderine ortak olan suçlamayla – “hırsız”, CHP – FETÖ, TİKKO, ML /C, PKK ve DHKP /C gibi – “terör örgütlerinin destekçisi”, MHP öteden beri “faşist (ırkçı)”, eski İP (İşçi Partisi) yeni Vatan Partisi “komünist”, adı “iyi” olan yaptığı hiçbir şey “iyi” olmayan ve FETÖ destekçisi iddialarıyla suçlanan İYİ Parti “kötü”, “adil düzen” ve “millî görüş” çizgisindeki tüm partileri kapatılan ve almış olduğu düşük oylarla halen daha ayakta durmaya çalışan SP (Saadet Partisi) “gerici”, kurum olarak öteden beri sürekli kapatılan ama mantık olarak bir türlü akıllanmayan HDP “terörist”, vs, vs, vs… Türk siyaseti; bu iddia, tecrübe ve suçlamalarla kendine yer edinmeye çalışıyor ve hiç birinden de ders çıkartmıyor, her ne hikmetse çıkartamıyor. Böyle bir siyasetin içerisinde olanlara da ve bunların peşinden gidenlere de yazık değil mi?!..

“Devlet yönetme” iddia ve ülküsü gayesiyle yola çıkan herkes, mantık – ideoloji ve yaptıklarıyla kutsanır. Ancak bu gayeyle yola çıkılan siyaset içerisinde; yasalara saygı ve tam riayet çerçevesinde faaliyet göstermeme, töre - manevi değerlere olan bağlılık yoksa, “değiştirilmez, değiştirilemez ve değiştirilmesi de teklif bile edilmez – edilemez” olarak kabul edilen tüm somut manevi değerlere karşı faaliyet yürütülüyorsa, bunların da sonucuna katlanılır, “adalet” aramak gayesiyle yapılan şikayet, yürüyüş, farklı adreslerden medet umma gibi vb faaliyetler de meşru görülmez, destek bulmaz ve tartışmaları da taraftar toplamaz. Bu amaç ile çıkartılan sesler, mide gurultusu ya da boş teneke sesleri olmaktan da öteye gidemez.

Zor şartlar altında kurulan, bugüne kadar çetrefilli yollardan geçen ve 15 Temmuz gibi binbir badireler atlatan “gazi” meclisimizin kürsüsünden yapılan tehdit – hakaret ve salvolardan milletimiz artık bıkmıştır. Kürsüden bağırıp çağırıp da lobilerde bir araya gelmenizi ve aynı masa etrafında “kanka” muhabbetleri içerisinde yemek yiyip neleri paylaştığınızı, ne tarz ihale – iş takibi yaptığınızı bu millet bilmiyor zannetmeyin, yok öyle yağma!... Kürsüde kavga etme – birbirinizi suçlama alışkanlığından vazgeçin, biz sizin ne olduğunuzu ve en yakın zamanda yapılacak seçimle ne olacağınızı da gayet iyi biliyoruz.O meclis, kimsenin babasının çiftliği ve o salon da kimsenin kahvehanesi değildir, söz – söylem ve hareketlerinize dikkat edin, sizi oraya gönderen o kapıları da size kapattırır, bunu da çok iyi bilin!...

Şunu da unutmamak gerekir ki;

“Göklerde kartal gibi uçamadıktan sonra yerlerde yılan gibi sürünmenin de bir anlamı yoktur.”

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı