BIST9.569,70%-1,14
USD32.4827%0.16
EURO34,6031%0.40
ALTIN2.482,84%-0.01

“Yürütme” yi yanlış anladılar

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
23 Eylül 2020 10:55

Siyaset; her şeyden önce sevdayla başlar ve hayırla yâd edilmeyle biter. Siyaset, derdi; hizmet, aşkla – şevkle çalışmak, dinine, devletine, milletine, vatanına, kısacası “kutsal” sayılan tüm değerlerine sımsıkı bağlı olmayan kişilerin yapacağı / yerine getireceği bir “uğraş biçimi” değildir.

Siyaset; şahsî çıkar beklemeyen ve ikbal derdi olmayan insanlar için “kutsal” bir uğraştır. Bu tarz insanlar siyaset için, maddi değerlerini feda ettikleri gibi yeri geldiğinde ipe çekilerek – kurşuna dizilerek can vermeyi de göze alır, bunun muhasebesini de yapmadan ortaya atılırlar. Tarih sahnesi ve Türk Siyaseti de bu tarz örneklerle doludur.Hani Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın da dediği gibi kefenini alıp ortaya atılmayan – yola koyulmayanlar; siyaset değil, başka şeyleri yaparlar ve sonlarını da hezimet bekler.

Osmanlı’nın son zamanlarında Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah / dava arkadaşlarıyla birlikte kurulan ve çok yakın bir zamanda (2023’de) 100. Kuruluş yıldönümü kutlanacak olan “Cumhuriyet” rejimi sayesinde bu ülkeden sayısız Cumhurbaşkanı – Başbakan ve iktidarlar (hükümetler) gelip geçti. Bunların bazıları “vesayet” sayesinde gelirken, bazıları koalisyona teşekkül etti ve bir kısmı da gerçek manada halkın tercihleriyle şekillenip iktidar koltuğuna oturdu. “Geçmiş, geçmişte kaldı!” diyerek bunları birbir anlatmak, artılarından / eksilerinden bahsetmek istemiyorum. Ancak, “tekerrür eden tarih ders alınmadığı / yakın geçmiş iyi bilinmediği için tekerrür ediyor, bunun bilinmesinde büyük bir fayda vardır!” diyerek bazı yanlışlara dikkat çekmek istiyorum;

Demokrasi ile yönetilen devletlerin geleceğini seçimlerle birlikte ortaya konulan “sandıklar” daki tercih sonuçları belirler. Aslında sandığa atılan her bir oy; bir taraftan siyasi parti ya da partileri iktidar yaparken diğer bir taraftan da partiler üzerinden devletlerin geleceğini şekillendirir. Bu yönden baktığımız zaman, vesayet – yönlendirme – (darbe ve muhtıraların akabinde) karanlıktan kurtulup aydınlığa kavuşma gibi sonuçlarla ortaya çıkan / yenilenen her bir “seçim” e katılan parti ya da partilere “kurtarıcı” gözüyle bakılır, bakıldı. Bu ülkedeki seçimlerin tarihçesine bir göz gezdirdiğimiz zaman, öyle şeyler yaşadık ki her bir seçim - merhum Mehmet Âkif ERSOY’un da dediği gibi – “Bunaldı milletin âfâkı, Bir sabah ister” şekline dönüştürülmüştü.

Ezici bir oy çokluğuyla “iktidar” a gelenler, bir şeyler yapmaya başladığı zaman ya dışarıdaki hainlerden salvolar gördü ya da içteki işbirlikçilerden darbe – muhtıra – zihniyet – kaos – kriz - vesayet baskılarıyla bir şekilde yüzleştirilmiş oldu. Normal şartlar altında ve meşru yollarla “iktidar” olamayan “sol cenah”ın sımsıkı sarıldığı / sığındıkları tüm kaleleri tek tek fethedilip ellerindeki argümanlar da alınınca başvurdukları – medet umdukları tek yol; geçmişten gelen düşmanlıklarına gem vurup hiçbir zaman birbirlerine benzemeyecek olanlarla birlikte kurdukları “ittifak” silahına sarılmış olmalarıdır.

Derdi “hizmet” ve “Türkiye sevdası” olanların, gündelik sıkıntı ve çilelerden uzak durup boş şeylerle uğraşmamaları gerekir. Sadece siyaset ve siyasî kurumlar (hükümet ya da nam – ı diğer “yürütme”) devletin kurumsal yapısını şekillendirmez. Devlet için olmazsa olmaz yasama (meclis), yargı (hukuksal kurumları), medya ve ordu (askeriye) gibi başka güç odakları da vardır. Bu odaklarla ilgili yer yer bazı yazılar yazıp tespitlerde bulunuyoruz ve herkese hak ettiği ölçüde eleştiri ve tenkitlerimizi yönetiyoruz. Bunu yapmamızdaki esas gaye; Kurumlarla uğraşmak - kişileri rencide etmek değil, tam aksine hiçbir şeyle ölçülemeyecek olan vatan ve devlet sevgimizle, bunlara olan şeksiz / şüphesiz bağlılığımızdır. Biz daha çok devlet devamlılığını sağlayan hükümetlerin (yürütmenin) hatalarından bahsedeceğiz;

Bu ülkedeki hükümetler, ya tek başına iktidar oldular ya da koalisyon kurup geçici süreyle yönetimde söz sahibi olmaya çalıştılar. Birkaç hükümet hariç ikinci bir dönem iktidar olanlara pek rastlanmazken, uzun soluklu olanlara tahammül edemeyen Batı ve onların içimizdeki uzantıları bir şekilde “dur” durmaya çalışmış ve pişkin kelle gibi buna da devam etmişlerdir. Aynı zihniyet 18 yıldır süren AK Parti iktidarına da aklınca kök söktürmeye çalışıyor, ancak başarılı olamıyor. Kudurgan bir saldırganlıkla ellerinden geleni artlarına bırakmayan bu hainperestler her bulduğu delile (!) “kurtarıcı” gözüyle sımsıkı sarılsa da bu durum sürekli bir şekilde geri tepiyor ve daha çok kudurmalarına sebep oluyor. Her girdiği seçimden galip bir şekilde alnının akıyla çıkan / çıkmayı bilen ERDOĞAN ve ekibi, Türk siyasi hayatına derin izler bırakacaktır. Yalnız bir tarafımız övünç kaynağı olurken diğer bir tarafımız da yapılan yanlışları görmezden gelmez. Kimse bizden böyle bir davranış içerisine girmemizi beklemesin.

Her iktidar - biz tasvip etmesek, yenilgi sebebi olarak bunları göstersek yanlışları konusunda defalarca uyarsak bile – kendi çevresini “yandaş” – “yalaka” yapar. Lider ailesi ve onların çevresi de bunlara çanak tutar, bazıları da tutmak zorunda kalır. Ne zaman ki söylenti ve iddialar ayyuka çıkar ve seçimlerdeki yenilgilerle baş başa kalınırsa işte o zaman bu çevrenin ve yaptıklarının farkına varılır. Tabii ki iş işten çoktan geçmiş, atı alan Üsküdar’ı değil, Gebze’yi bile geride bırakmıştır.

Hani devleti ayakta tutan ve adına da “hükümet” denilen iktidarlar var ya, işte bunlar “yürütme” yi yanlış anlayıp olayı “yürüt de nasıl yürütürsen yürüt!” ya da “eller cebe” – “indira gandi” şekline dönüştürmüşler. Dilediğine ihale ver, istediğine dernek – vakıf tarzında kurumlar kurdurup “rüşvet çarkını buradan yönet!” de, hemşehricilik yapıp bakan – bakan yardımcısı – müşavir – müsteşar – belediye başkanı gibi makamlara Çaykaralı (ya da Trabzonlu) olmayı “ön koşul” – “olmazsa olmaz” olarak belirle, devlet kapılarını “kale kapısı” olarak milletin suratına çarp, kraldan çok kralcı ol, vs vs… Sonrasında da milletin karşısına çıkıp da - bir şey olmamış gibi - “oylarımız niye eriyor!” – “bu millet, ERDOĞAN’I anlamıyor!”demesin, bizden uyarması!...

Ha bu arada şu da unutulmasın ki, “Bu millet ERDOĞAN’ı hem anlıyor ve hem de şeksiz / şüphesiz seviyor”!... Millet içindeki ERDOĞAN sevdası olmasaydı, siz kendinizi farklı yerlerde bulurdunuz!... Siz ve sizin gibi düşünenler; Recep Tayyip’i bir tarafa bırakıp ERDOĞAN çevresinde holdingleştiğiniz ve o makamlar sürekli sizlere kalacağını düşündüğünüz için bir gün acı gerçeklerle karşılaşacaksınız, sizi ERDOĞAN bile kurtarmayacaktır, çünkü o milletini çok seviyor!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı