BIST9.693,46%1,77
USD32.5355%0.02
EURO34,7190%0.09
ALTIN2.499,53%0.61

“Düşmanımın düşmanı dostumdur!” öyle mi?

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
22 Haziran 2020 13:26

27 Mart 1994 yerel seçimlerinden önce çöp, çukur, çamur, yolsuzluk, rüşvet, usulsüzlük, susuzluk vb. gibi nedenlerden dolayı canından bıktırılan halk, çözüm olarak; Millî Görüş davasının temsilcisi RP (Refah Partisi)’ni görmüş, Türkiye genelinde başta İBB (İstanbul Büyükşehir Belediyesi) olmak üzere birçok belediyenin “çeyrek asır” yönetilmesinin önünü açmış ve böylelikle rahat bir nefes almıştı.

Susuzluğu giderilen – aklın almayacağı hizmetlerle yüzleşen, belediyelerdeki hizmet aşkını gören ve bunu da karşılıksız bırakmayan halkımız, aynı başarıyı devlet kadrolarında görmek için – koalisyon ortağı olsa bile – RP’ni Meclis’e taşımış ve rahmetli Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN’ın “Başbakan” olmasını ve Millî Görüş ile Adil Düzen davalarının iktidar olmasını sağlamıştı. Gâvurların “invisible hand” (görünmez el) dediği bir güç, bu aziz millete REFAHYOL iktidarını çok görmüş olmalı ki, türlü hile ve desise ile hem iktidarı alaşağı etmiş ve hem de “bin yıl süreceği” iddiası ile “28 Şubat Süreci” gibi lanet bir zihniyeti millete yaşatmış, mütedeyyin kesime kan kusturmuşlardı.

İktidarından olan, RP kapatılıp yerine Fazilet partisiyle yola devam etmek zorunda kalan ve siyasi yasaklı hale getirilen ERBAKAN, Fazilet’in kapatılmasıyla birlikte davasını SP (Saadet Partisi) çizgisiyle devam ettirmek istese de parti içerisindeki “yenilikçi” ile “gelenekçi” kanatların kavgasına şahit olmuş ve partinin ağır topları birer birer koparak 2001 yılında AK Parti’yi kurmuş, hem belediye ve hem de iktidar olmanın beklentisi de suya düşmüştür. Bir daha giyilmemek üzere çıkartıldığı iddia edilen “Millî Görüş Gömleği” uzun soluklu sürecek olan iktidar yürüyüşünün önünü açmış olsa bile, bu 25 yıldır süren – büyük bir aşk / şevkle yapılan belediye hizmetlerinin 31 Mart 2019 seçimleriyle kaybedilmesini önleyememiş ve 18 yıldır süren iktidarın meşruluğunun tartışılmasını da ortadan kaldıramamıştır.

AK Parti’nin yerel ve genel seçimlerdeki başarılarını “tek başına” ortadan kaldıramayacağını ve partiyi bertaraf edemeyeceklerini anlayan zihniyetler, bir taraftan şer güçlerle ittifak halinde partinin altını oymaya çalışırken diğer bir taraftan da kurdukları “zillet” ya da “benzemezler” ittifakıyla bir şeyleri elde etmeye çalışmış ve yerel seçimler üzerinden bu niyetlerinde başarılı olmuşlardı. Bir yılı aşkın bir zamandır başta İstanbul olmak üzere birçok belediyenin “hizmet” yapma adına sergilemiş oldukları tiyatro gösterileri, halkın eskiye olan özlemini dile getirmesine sebep olsa bile – erken seçim olmadığı takdirde – 2024 yerel seçimlerinde tablo değişirse bunu açık bir şekilde görecek ve o zaman yaşanmışlıklardan ders çıkarttığımızı anlamış olacağız.

“Metal Yorgunluğu”, “Güç Zehirlenmesi”, “Kızdırılan – Kırgınlaştırılan – Küstürülenlerin Geri Kazanılmaması”, “3 Dönem Kuralı”, “Damat Fonksiyonu”, “Hemşehricilik” gibi durumlar yanlış kararların alınmasına sebep olmuş ve bu, 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişimi sonrasında “Cemaat – Siyaset Çatışması”na dönüştürülerek bazı kopmalara ve akabinde de ekstra partilerin doğmasına sebep olmuştur. (“Kol kırılır yen içinde kalır!” üzerinden tedbir almayan ve parti içinden çıkan muhalif ses ve beklentilere kulak vermeyenler bu olumsuz tablonun “bir numaralı” müsebbibidir.) Her ne hikmetse amip gibi çoğalan sağ kesim, yanına / yakınına sağdan değil de daha çok - sonrasında dost belleyeceği – düşmanının düşmanlarını almayı meziyet görmüştür. Bütünden parça kopartarak denenmişi tekrar denemenin ve bu yolla başarıya (iktidara) ulaşmanın mümkün olmayacağıyla ilgili bir sürü örnek varken ve bunlar da bir bir tarihe gömülmüşken tekrar cıva gibi partiden “parti” kopartmak bir işe yaramayacaktır, sadece “bölen” olursunuz. Hani Müslüman / mütedeyyin zümre olarak “birlikte rahmet ayrılıkta azap olduğu” gerçeğine iman etmiştik!.. Hayrola iman da mı bir sıkıntı var yoksa siyaset üzerinden şahsi ikbal ve beklentilerinizi başka şeylerin üstünde mi görmeye başladınız. Bunu da “zaman” denilen değerli hazine gösterecek, haklı ya da haksızlığımız ortaya çıkmış olacaktır.

İktidarda görevinizin ya da temsil ettiğiniz makamın başında iken her türlü hakaret ve aşağılamalarla mahcup / mağdur olduğunuz biliyor ve o günkü şartlar altında bunlara sebep olanlarla muhatap olmaz iken, biz yine bunlar karşısında her türlü savunmaya geçmiş ve şahıslarınız nezdinde davamızı da sahiplenmiştik. O günlerde sizleri bunları yaşatan – hakaret eden – meşruluğunuzu tartışma konusu yapan o zihniyetle bugün kuzu sarması gibi poz veriyor ve birlikte hareket ediyor olmanız – emin olunuz ki – sizi beklediğiniz zirveye çıkartamayacaktır. Dün “dönek” dediklerinize karşı takınmış olduğunuz tavırların aynısını birileri size yapmaya kalktıklarında alınganlık göstermeyin.

Hiçbir görüş ve düşüncenin bir araya getiremeyeceği tipleri, sırf Recep Tayyip ERDOĞAN’a karşı olan düşmanlıklar bir araya getirebiliyorsa demek ki niyet; halisane bir şekilde iktidar olma ve devleti yönetmek değil, ERDOĞAN’ı alaşağı etmektir ve bu yolla yapılan her şey de mubah sayılmıştır. Bunlar bu kadar da art niyetlidir.Hani 31 Mart 1908 darbesiyle Sultan II. Abdülhamid’i tahtından eden zümrenin sonrasını düşünmemesi gibi ERDOĞAN gidince bunlar da ne yapacaklarını bilmiyorlardır. Çünkü devlet yönetecek vasfa sahip olmayanlara “devlet” teslim edilmeyeceği gibi biz de o zaman “YA DEVLET BAŞA, YA KUZGUN LEŞE” deriz, demekten de imtina etmeyiz!..

Sağ kesimden birilerinin demokratik yollarla iktidarda sürekli kalmasına müsaade etmeyen / müsamaha gösteremeyen - kabullenemeyen zihniyet, çözümü; sokaklarda, protestolarda, kalkışma ve anarşik olaylarda görür ve bu durumundan da utanmazlar. Bu tipler zorda (!) kaldıkça; halkı sokaklara - askeri göreve çağırmaktan, darbeye zemin hazırlamaktan çekinmez ve sonuçlarıyla da pişmiş kelle gibi sırıtıp dururlar. Bunun en son örneklerini son birkaç aydır yaşadığımız söylemlerde apaçık bir şekilde gördük, görmeye de devam ediyoruz. En son da 20 Haziran gecesinde Habertürk ekranlarında Eren EĞİLMEZ’in sunduğu “Gerçek Fikri Ne” adlı programda CHP 26 . Dönem Milletvekili Prof. Dr. Aytuğ ATICI’nın ifzarat kokan şu sözlerinde de gördük; “Türkiye’yi örgütlemenin yolu kesinlikle sokaktan geçmek zorundadır. Biz iktidarın çöküşünü bekleyemeyiz kardeşim!” deyip adres olarak sokakları göstermesine karşı cevabı yıllar önce eski cumhurbaşkanlarımızdan merhum Süleyman DEMİREL “Yollar yürümekle aşınmaz!” sözüyle vermiştir. Hak aramak – protesto etmek ve bunu legal yollarla yapmak, herkesin anayasal olarak demokratik bir hakkıdır. Herkes de bu hakkını kullanabilir. Ancak; yağma – talan etmek, polis – zabıta ve asker gibi kolluk kuvvetlerine karşı mukavemet göstermek ve terör örgütlerinin değirmenine su taşımak gibi niyetlerle yapılan yürüyüşlerin karşısına dikilecek tek güç vardır, o da “DEVLET” tir, kimsenin sabrını taşırmayın!...

Evet, selden kütük kapma yarışına giren ya da batan geminin mallarından istifade etmek isteyen, öncesinde bizden görünüp sonrasında düşmanca hareket eden karşıtların çanağında meze olanlar, kimlerle iş tuttuğunuza dikkat edin, sırf “düşmanlık” olacak diye yapılanlara ışık tutmayın, akıbeti şer gözükenlerin niyetlerinden emin olmadığınız bu zihniyete kuyruk olacağınıza tek başınıza yarışa girip sonuçlarıyla baş başa kalın ki sizde böylelikle parçalanıp kolay lokma olduğunuzu görmüş olursunuz. Hani “düşmanının düşmanı dostunuzdu” ya, bekleyip görün öyle mi olacak?!..

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı