BIST9.626,87%1,07
USD32.5906%0.19
EURO34,8232%0.40
ALTIN2.493,80%0.37

Virüs tartışmaları üzerinden yapılan; sağlık sistemimiz ve geleceği

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
09 Nisan 2020 09:53

Hükümetlerin yaptıkları – yapmadıkları; Deprem, sel, yangın, yaygın salgın hastalıklar gibi olağanüstü durumlar da daha iyi anlaşılmış ve kendiliğinden “ben buradayım!” demiş olur.

Politik başarı ya da başarısızlıkları sürekli olarak tartışılıyor olsa bile, AK Parti iktidarının bu ülkeye bırakacağı en büyük hizmetlerden biri “sağlık” ve diğeri de “ulaşım” alanlarında yaptıklarıdır. Yiğidi öldürüp hakkını da vermek gerekirse, bu alanlarda yapılanları görmemek için ya kör ya da art niyetli olmak gerekir. Zaten muhalif düşüncede olanların AK Parti iktidarı karşısında dillerinin lâl olduğu, önlerine eğilerek şapka çıkarttıkları bu hizmetler de olmasa – emin olunuz ki – sabahtan akşama kadar hakaret dolu sözler devam edecek ve bu tavırlarıyla birbirleriyle yarış ediyor olacaklardır, bundan da adımız gibi eminiz!...

Milletin çekmiş olduğu çilelerin ağırlıklı olarak konularını bilen Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, başta “sağlık” konusuna ağırlık vermiş, kalıcı hizmetlere imza atmış ve bu konuda da Sağlık eski bakanı Sayın Prof. Dr. Recep AKDAĞ’ın tüm hizmetlerinin ve isteklerinin yanında olmayı da bilmiştir. Bitmek bilmeyen muayene ve ilaç kuyruklarının bitirilmesi, ölüm sonrasına verilen randevuların son bulması, yeni hastanelerin inşa ve eskilerinin de güçlendirilerek rehabilite edilmesi, devlet / SGK hastaneleri haricinde özel hastanelerin bile her türlü imkânından faydalanılması, eczanelerden rahat bir şekilde ilaçların temin edilmesi ve alınması vb. hep Sayın AKDAĞ’ın hizmetleri arasında yer almış, ondan sonra gelen bakanlar da hizmet kervanına katılarak devam etmişlerdir.

“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” ne dayalı yeni bir modelin gelmesi ve intibak edilmesiyle birlikte dışarıdan atanan Sağlık Bakanı Sayın Dr. Fahrettin KOCA’nın da bu kısacık sürede hizmetlerini – uğraşlarını – nasıl didindiğini görmemek için, insanlık şirazesinden çıkmış olunması lazım. Yeni açılan şehir hastaneleri, yapımına devam edilen diğer hastanelerin inşaatlarıyla birlikte sağlık sistemimizde elle tutulur / gözle görülür bir “değişim” hissedilmektedir. Şehir hastaneleri üzerinden oluşturulan algı ve bunların “lüks” olduğu – “ihtiyaç” olmadığı eleştirilerinde bulunan malum zihniyete de böylelikle kuvvetli bir “Osmanlı Tokadı” atmış olalım. Bu malum zihniyet, virüs sıkıntıları baş göstermemiş olsaydı, şehir hastaneleri üzerinden “gensoru” verecek derecede ahmaklık gösterecek ve “hastaneleri yaptınız, hastalar nerede?” diyecek kadar hainlik yapacaklardır. Allah, bunlara fırsat vermemiş olacak ki, sesleri – solukları kesilmiş oldu.

Hastanelerin “yoğun bakım” – “servis odaları” sayısı gibi fizikî koşulları, uzmanlık dalları ile laboratuar koşulları, test kiti – solunum cihazı – tahlil gereçleri – koruyucu maske – ilaç – aşı gibi tıbbi araç, gereç ve donanımları sayılarının ne derecede önemli olduğunun ve bunların “devlet olma” daki etkilerini bir kez daha görmüş olduk. Koca koca Avrupa ülkeleri ile Amerika’nın “sağlık” konusunda “S.O.S.” vermesi ve çaresiz kalması, sonrasında alacağımız tedbirler açısından – ders çıkarma adına – çok önemlidir.

Gıpta ile baktığımız, çökmeyecek sistemine güvendiğimiz – kısmi olarak Almanya hariç – Avrupa birliği, hem virüsün kayıpları ve hem de sağlık sisteminin çökmesiyle birlikte çatırdamaya başlamıştır. Birliğin, bir adım sonrasında çökmeyeceğine kimse “garanti” veremezken, İspanyol ve İtalyanların “Avrupa Birliği, bizim için çökmüştür” demesi de, erkenden “birlik” ten ayrılan İngiltere’yi ve burada yer almamamız gerektiğini defalarca yazan / söyleyen biri olarak bizleri de “haklı” çıkartmıştır. Korona virüs (Kovid – 19); Hem Avrupa ülkelerini, hem Avrupa Birliği’nin ve hem de Amerika’nın çöküşünü hızlandırmış, çaresiz kalmasına – bundan sonra olacaklar konusunda ders çıkartmasına sebep olmuştur.

Mart başından beri maddi / manevi kayıplarını konuştuğumuz virüs sayesinde, bizim de hem sağlık ve hem de diğer devletlerle olan ikili / çoklu ilişkiler konusunda bazı dersleri çıkartacağımıza sebep olmuştur. Söylenilen tedbirlere, izolasyon ve karantina kararlarına uymazsak, hem hasta ve hem de ölü sayılarını arttırmaktan başka bir şey yapmamış oluruz. Nihayetinde hastane, oda sayı ve imkânlarımız belli olduğuna göre Avrupa ve Amerika’nın durumuna düşersek o zaman da iş işten geçmiş olur!...

Sağlık imkânlarımız birçok ülkenin kat kat üstünde olmasına rağmen, pandemi – deprem – sel – yangın gibi durumlarda “yetersiz” kalınmaması adına naçizane aşağıda sıralayacağımız tedbirlerin bir an önce alınması korkulu rüyaların görülmemesi açısından çok önemli olacaktır:

1 – Hıfzı Sıhha Enstitüsü, Kızılay, Yeşilay, Verem Savaş Dispanserleri ve aşı – ilaç – tıbbî donanım araştırıp üretebilecek açık / kapalı tüm kurumlar, yeniden dizayn edilmeli, çağın gereklerine ihtiyaç vermeli – dijital dünyayla intibakı sağlanmalıdır.

2 – Şehir hastaneleri sayıları arttırılmalı, “Sağlık Kampusu” şeklinde “bölge hastaneleri” inşa edilmelidir.

3 – Özel hastane ve sağlık kuruluşlarının yapım – işletme yönetmeliği gözden geçirilmeli, özel sağlık sigortası ve tamamlayıcı sigorta primleri düşürülmeli, devlet katkısı da arttırılmalıdır.

4 – Geçmişten gelen yaygın salgın hastalıkların yaşandığı bölgelerde, aynı hastalıklar tekrar zuhur etmesin diye radikal tedbirler alınmalı, buradaki nüfus yoğunluğuna göre yeni pandemi hastaneleri inşa edilmelidir.

5 – “Kayda değer yangın yaşanmadı!” diye bu, hiç yaşanmayacağı hissi uyandırmamalı, her hastanede “Modern Yanık Üniteleri” kurulmalı ve var olanların da sayısı arttırılmalıdır. Ayrıca orman yangınları ile tersane – kimya / boya / plastik ağırlıklı sektörlerin ağırlıklı olarak faaliyet gösterdikleri sanayi ve organize sanayi bölgelerine yakın yerlerde “yanık tedavi hastaneleri” inşa edilmelidir.

6 – Ülkemizde en fazla yaşanan, virüs yüzünden unutulmaya yüz tutan ve karşısında çaresiz kalınan “kanser” ve çeşitleriyle ilgili “bölge araştırma ve tedavi” hastaneleri inşa edilmeli, tıp fakültelerinde bunlarla ilgili ekstra uzmanlık alanları açılmalı, ülkemizin “kanser hastalıkları haritası” çıkarılmalıdır.

7 – Erken tanı, tespit ve tedavi için önemli olan test kiti, solunum cihazı, koruyucu maske ve gözlük – eldiven gibi ekipmanları üreten / üretebilecek olan özel sektör kuruluşları devlet tarafından desteklenmeli, gerekirse vergi – primlerden muaf tutulmalıdırlar. (Virüs sürecinde yaşadıklarımız bunun canlı bir örneğini teşkil etmektedir.)

8 – Hijyen ve tıbbî temizlik ürünlerini üreten “kimya” ağırlıklı sektörlerin önündeki ithalat vergilerinin düşürülmesi, dayanıklı malzemelerin stok edilmesi, amatör ya da “merdiven altı” diye tabir edilen çalışanların ya faaliyetlerine son verilmesi ya da profesyonel bir çatı altında toplanarak “kurumsal” hâle getirilmesi gerekir.

9 – Hastaneler etrafında imar izni verilmemeli, geniş / büyük ve yeşillendirilmiş park alanları oluşturulmalıdır. Ayrıca olağanüstü durumlarda sahra hastaneleri yapılacak alanlar belirlenmeli ve bunlarla ilgili inşaat ekipmanları stokta hazır bir şekilde tutulmalıdır.

10 – Sahra çadırları, konteynır imalatı yapan devlet ve özel sektör kuruluşları, seri imalat yapacak şekilde yeniden dizayn edilmeli ve stok ağırlıklı çalışmaların önündeki engeller de ortadan kaldırılmalıdır.

11 – Yurt dışında görev yapan hekimlerimiz ve diğer sağlık / kimya uzmanlarına daha iyi şartlarda çalışacak ortamları hazırlayıp “geri dönüş” leri sağlanmalı ve ülkemizde çalışmaları da teşvik edilmelidir.

12 – Ambülâns, helikopter, uçak, acil sağlık hizmeti verecek olan tır ve otobüslerin sayılarının arttırılması, “mobil” ve “tele” sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi gerekir.

13 – “Evde Sağlık Hizmetleri” biriminin belediyelerin elinden alınıp ya Kızılay’a ya da 112’ye devredilmesi gerekir. Ayrıca “112 Komuta Kontrol Merkezi” sayılarının da arttırılması gerekir.

14 – “Geri Ödeme Listesi” ndeki ilaç sayı ve çeşitliliğinin yeniden gözden geçirilmesi ve güncellenmesi gerekir.

Bu ve buna benzer tedbirleri alır ve şu anda da virüs yüzünden yaşamış olduğumuz süreci hızlı bir şekilde atlatmış olursak – emin olunuz ki – aydınlık günler bizleri bekliyor olacaktır.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı