BIST9.645,02%-0,50
USD32.5505%-0.01
EURO34,8752%0.03
ALTIN2.431,12%0.04

 “Halife” ler böyle mi olur?

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
25 Şubat 2020 00:12

Yanlışlar ve haksızlıklar karşısında susup bir şeyleri düzeltmeye çalışmayanın “kör, sağır ve dilsiz şeytan” olduğunu emreden bu dinin bir ferdi olarak bizler de bazen sabredemiyor ve bildiklerimizi / gördüklerimizi dile getirmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de kimseyi incitmemeye çalışsak bile yine de bazıları bize karşı susuyor, küsüyor ve cephe almaya çalışıyor. Olsun – varsın biz doğruları ifade edip insanları uyaralım da bizi ister dokuz ve isterlerse ondokuz köyden kovsunlar, umurumuzda değil…

Biliyorsunuz ki 15 Temmuz 2016 hain darbe girişimine kadar gününü gün eden, her türlü lüks ve debdebenin içerisinde olan, “din” tarafından “yeryüzünün halifeleri” olarak üzerlerine sorumluluk / misyon yüklenen dinin kanaat önderleri, imam – hatipleri, mürşid – şeyh ve hazretlerinin “geçim kaynakları” ve “lüks yaşamları” nın sırrı merak, dinin bunlar üzerinden nasıl sektörleştirildiği ve ticaret metası haline getirildiği de şikayet ve serzeniş konusu olmuştur. Böyle bir mevzuda haklılık payı elbette ki yüksek oranda vardır, ancak geçimi “din” üzerinden olanların yaşam tarzlarına baktığınız ve Müslümanların halinin ne olduğunu gördüğünüz zaman, bu derenin kaynağını da ister istemez sorar ve merak edersiniz!...

Ülkemizde en hafif tabirle hedef kitlesi haline getirilip sömürülen duygu “din” ve bunun üzerinden oluşturulan samimiyetlerdir. Siyasî düşünce, iktidarların hatalarına ve beklentilerin tam olarak karşılanmamasına karşın değişse bile, insanın dine ve dinin istemiş olduğu sorumlulukları tam olarak yerine getirmese bile “kulluk bilinci” ni hiç değiştirmez, din ve yaşantı mevzularının konuşulduğu ortamlarda şaka dahi konuşulsa işi neredeyse “dövüşme” noktasına getirir. Sarhoşun bile sahiplendiği – laf söyletmediği ve Yüceliğinden şüphe duymadığı ve bu konuların bazı halifeler (!) tarafından tam olarak bilindiği bir ortamda, “din” den daha iyi bir sektör olabilir mi?!... Böyle bir şeyi ifade ettiğiniz zaman neredeyse “kâfir” ilan ediliyorsunuz. Bu ülkede Müslüman olmak, cemaate tabi olmakla eşdeğer hâle getirilmiştir. Hiçbir tarikat ya da cemaate tabiiyetiniz yoksa, dindarlığınız tartışılır ve hatta din dışı bile sayılabilirsiniz. Sanki dine giriş – çıkış sınavına not veren bunlarmış gibi…

Müslümanlık öyle bir hâle geldi ki; Bir cemaat diğer bir cemaati rakip olarak görür ve onun namaz kıldığı camiye gitmez, TV’lerini izlemez – radyolarını dinlemez, gazete – dergi ve kitaplarını okumaz, hocaefendilerine (!) kulak tıkar sohbetlerini dinlemez, “din günü” nü “para toplama günü” olarak algılar, referans aldıkları dinî – ilmî kaynakları yok sayar, sabah akşam birbirlerine çamur atar, cahiliye ve asr – ı saadet devrindeki develeri – reklamı olmasın diye markalarını yazmayacağım – lüks otomobil diye zanneder, kıl yatakları ortopedik / su yatağına çevirir, çadırları fourleks - tripleks – dubleks villa ya da Boğaz görünümlü malikaneye dönüştürür, kesin bir dille “haram” olduğu emredilen israfa bulaşır, âlem aç iken masalarından kuş sütü eksik ettirmez, zekat – fitre – sadakayı toplayıp farklı meşgalelere harcattırır, holding patronlarından daha zengin lükslüğe sahip olup “din”i temsil ettiklerini zannedenler, söyleyin bakalım; Siz hangi dinin halifesisiniz ya da soruyu şöyle soralım; Bizim bildiğimiz / bize öğretilen “halifelik” te bunlar var mıydı yoksa siz bunları hangi ara icat ettiniz?!...

Mevcut cemaatlerin ve “cemaatleşme” iddiasıyla yola çıkanların yanlışlarını eleştirir ve tavsiye niteliğinde önerilerimizi söyleriz. Sütten yananın yoğurdu üfleyerek yemesi gibi yaşanmışlıklardan ders çıkartmak adına bu konuda da hiç kimseden korkmayacağımız gibi, dini yanlış anlatan ve taraftarlarını da yanlış yönlendiren – referans kaynağı olarak kitabımız Kuran – ı Kerim’i “rehber” ve Peygamberimiz (s.av.) Efendimizi de “önder” kabul etmeyen ve bunların yerine de başka şeyleri koyan her kim olursa olsun karşısına dikilir ve doğruları ifade etmekten de kaçınmayız, kaçınmayacağız. Bizim kimseyle göbekten bağlılığımız, kaset / şantaj / komplo ya da diyet / vefa borcumuz olmadığı ve çiğ yemediğimiz için karnımız da ağrımaz. Derdimiz; sonuçta zarar gören / görecek olan İslam ve bu din üzerinden de Müslümanlar olduğu sürece, biz de tekrar “cemaat esiri” – “haşhaşi” ve “kandırılmışlar” dan olmamak adına aklımızı birilerinin eline kirâya vermemeli, kimsenin din esareti altında yaşamamalıyız.

İlk ayeti “ikra” (oku) ile başlayan bir dinin cahil bırakılmış Müslümanları olarak, bir an önce silkelenmeli ve kendimize (aslımıza) dönmeliyiz. Aksi takdirde gidişat hayra alamet olmadığı gibi sonuçta da bizleri büyük bir hüsran beklemektedir. Büyük kıyametleri yaşamadan küçük kıyametlerden ders çıkartmalı ve maddi zenginliğin sahip olup manevi zenginliğin pespaye edildiği İslam coğrafyasını da bir an önce aklı kıt olan zındıklar ve “efendi” geçinen uşak zihniyetlilerin elinden kurtarmalıyız. Evet “halifeler” nerdesiniz?!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı