BIST9.764,48%0,44
USD32.5596%-0.02
EURO34,9790%0.38
ALTIN2.430,41%0.30

TÜRKİYE NASIL KURTULUR? – 6 –

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
13 Aralık 2019 12:09

Dünya Bankası, IMF gibi Kuruluşların Türkiye’nin Siyasi ve Ekonomik Konulara Yönelik Uygulamış Oldukları Baskıcı ve Alaycı Zihniyetlere Son Verici Politikaların Uygulanılması:

Uluslararası anlaşma ve teşkilatlara bağlılığıyla tanınan Türkiye, Kanuni Sultan Süleyman’ın zamanından beri – başta Kapitülasyonlar adı altında – “dış yardım” ve “borç” adları altında para almaktadır. Osmanlı’nın son zamanlarından beri – bilhassa 1789 Fransız İhtilâli ve akabindeki Tanzimat Fermanı’nın etkilerinden sonra – “Batılılaşma Hastalığı” na tutulan Türkler, genç T.C.’nin kurulmasıyla birlikte kendini iyiden iyiye hissettirir olmuş, âdeta “sara nöbeti” ne tutulmuştur.

Amerikan Mandacılığı’na şiddetle karşı çıkan ve T.C.’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra onun yolundan gittiğini (!) ısrarla vurgulayan siyasiler, onun ölümünden 10 yıl sonra 8 Ekim 1948 tarihinde Dünya Bankası’ndan 50 milyon dolar (yaklaşık 288 milyon TL) borç almış ve bu, o günden bugüne “vazgeçilmez alışkanlık” haline gelmiştir. Türkiye’yi 7 cente muhtaç etmekten utanç duymayanlar, para aldıklarında – “kale fethetmiş komutan” edasıyla – gururlanmaktan da geri kalmamışlardır, kalmıyorlar da!...Bir de alınan paralar, sanki geri ödenmeyecek gibi alınıyor ya!...

BM üyesi olan ve bu teşkilat içerisinde aktif olarak görev almaktan kaçınmayan Türkiye, IMF’den “kredi” adı altında da para alarak âdeta kendini IMF’ye teslim eder hale gelmiş. BM üyesi olup da IMF’den kredi alan ülkelerden sadece Türkiye ile Arjantin’in geçmişte nasıl bir gülünç duruma düşürüldüğünü de unutmayalım. Zengin bir coğrafya ve güçlü bir kadroya sahip olan Türkiye’nin, bu duruma yanlış yönetilmekten düşürüldüğünü biliyor ve haykırıyoruz: “IMF’yi bırakın, harikalara imza atın!..”

“Dünya Bankası” - “IMF” gibi para kuruluşları ile “Standart and Poors” – “Moody’s” – “Fitch” gibi kredi derecelendirme / puanlandırma şirketleriyle bir araya gelinip “Stand by” anlaşmalarının imzalanması, Cotarelli ve Kahkonen gibi IMF şeflerinin geçmişte yaptıkları (Başbakanlığa paldır güldür girmeleri ve istedikleri direktifleri vermeleri) kanaatimizce Türkiye’nin itibarını sıfıra indirmekten başka bir şey olmamıştı. Öz kaynaklarını kullanmaktan aciz olan ülkelerin yönetimine, değil uluslararası teşkilatlar dağdaki çobanlar bile müdahale eder. Türkiye bu tür uygulamalara artık izin vermemeli ve bu kuruluşlardan para dilenerek “dilenci” durumuna düşmekten de kendini kurtarmalıdır. Coğrafyası zengin, kadrosu zengin ama yönetim kafası fakir olan bir ülke, ancak bu duruma düşürülebilir, bunun böyle devam etmemesi temennimizdir.

Ekonomik yönden kriz üstüne kriz yaşayan ve dünyadaki ekonomik gelişmelerden de “teğet” geçirterek kurtaramayacak olan ülkemiz, Ağustos 2018’den beri küresel ekonomik ve siyasal baskının da esiri olmuştur. Alternatifleri değerlendiremeyen ve öz kaynaklarını da görmezden gelen / başkalarının ellerinde pespaye eden ülkeler; Dünya Bankası – IMF ve kredi kuruluşları gibi yerlerden medet umar hale gelir ve onların esareti altında yaşamaya çalışır. Böyle bir durumda gülünç duruma düşürüleceğiniz gibi alay konusu da olursunuz. Türkiye, böyle bir ülke olmadığı gibi her türlü borç batağından kurtulmanın yollarını aramalı ve düzlüğe çıkarılmalıdır.

12 – Spor ve Evrensel Yarışmaların Her Alanında “Söz Sahibi” Olduğumuzun Kanıtlanması:

Bir ülke; Sadece sanayi ve kalkınmasıyla değil, aynı zamanda da reklamla, sporla, evrensel yarışmalardan kazandığı başarılara imza atmasıyla da tanıtılır. En etkili lobi silahının “tanıtım” olduğunu bilmemize rağmen, Türkiye ne yazık ki geçmişte bu silahtan da yoksun bırakılmış, sadece 2002 yılında FİFA Dünya Kupası’nda dünya 3. lüğü ile avunur hale gelmişti. O günden beri sporun bu (futbol) ya da başka bir alanında daha büyük bir başarıya imza atılmamıştı.

Türkiye, geçmişten bugüne kadar hiç NOBEL ödülü almamıştı, tâ ki 2015 yılına kadar… Hepinizin de bildiği gibi 2015 yılında kimya alanında ilk kez NOBEL ödülünü Prof. Dr. Aziz SANCAR’ın almış olması ve sonrasında da – siyasi görüş üzerinden - yaşanılan “linç kampanyaları” nı da unutmuş değiliz. Ülkemizin son 20 yıllık geçmişine baktığımızda, sporun her alanında altın madalyalar almış ve göğsümüzü kabartan başarılara imza atmış olduğunu göreceğiz. Spor denilince sadece ve sadece “futbol” u anlayan ve buna adapte olan anlayış; ne yazık ki gerek “ata sporu” olarak kabul ettiğimiz güreşte, gerekse boks – atıcılık – atletizm – yüzücülük – halter ve basketbolda aldığımız başarıları ne yazık ki görmezlikten geliyor ve vurdumduymazlığın daniskasını sergiliyor. “Başarı, başarıdır!” gerçeğinden hareket edemeyen “halterci bizim için ne ise futbolcu da odur!” diyemeyecek kadar cesur olamayan kişiler; hangi yarışmaları ve turnuvaları destekleyecekler ki?!...

Hükümetler; Spor, kültür ve bilişim alanlarında başarılara imza atanları desteklemeli, ayrım yapmadan sporun her türlüsünü desteklemeli, uluslararası eserlere imza atmış yazar ve sanatçılara – kuru kuruya “devlet sanatçılığı” unvanını vermekten de ileri gidip her zaman yanlarında bir devletin olduğunun hissi verilmeli, evrensel sempozyum – panel – fuar ve olimpiyatlara ev sahipliği yapmaya devam etmeli ve bunların sayısı artırılmalı, bunlara layık olduğunu kanıtlamalı, kısacası Türkiye’de iyi şeylerin olduğunu – olabileceğini göstermesi gerekir. Kendini ispatlayabilen bir ülkenin; Başkalarının tanıtımına ihtiyaç duymayacağı gerçeği tüm hafızalara yerleştirilmekten ziyade kazıtılmalıdır.

SONUÇ

Türkiye’nin iyi doktorlara ve güzel bir kurtuluş reçetesine ihtiyacı vardır. Reçetenin bazı ilaçlarını âcizane olarak biz – oniki madde altında – belirlemeye çalıştık. Türkiye’nin kurtuluşuna sebep olacak bu maddeleri daha da genişletebilmemiz mümkün olmasına rağmen biz aciliyetli olanları kâle almaya ve sorunları teşhis etmeye gayret ettik.

Hantallaşan mantıkla kendini revize etmekten aciz olan yönetimler – insülin yerine şeker yemede tedaviyi gören şeker hastaları gibi – reçeteyi tam tersine uygularlarsa sonuç elbette ki ya hüsran ya da ölüm olacaktır. İnanıyorum ve iddia ediyorum ki; bölgesinde Türkiye’den başka jeopolitik ve jeostratejik öneme haiz olan, gelecek vadeden, lider konumunda olabilen, zengin coğrafyaya sahip olan başka bir ülke yoktur, öyleyse “liderlik meşalesi” ni yakmak için bir an önce ilk adımları atmak ve meşaleyi de yakmak gerekir, kurtuluşa ermek için!...

Kısacası, Türkiye’nin; her alanda kurtuluşa ermesi ve beklediği mutluluğu yakalayıp – bir türlü ulaşamadığı – çağdaş medeniyet seviyesine çıkması için – bir boksör gibi – çok hızlı düşünüp, hemen karar verip, hızlı hareket etmesi gerekir. Aksi takdirde sonuç hüsran olacaktır.

D İ P N O T L A R :

1 – SELÇUK, Doç. Dr. Sami, Demokrasiye Doğru, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara – 1999

2 – ER, Rahim, Kanun mu, İnsan mı, Türkiye Gazetesi, 13 Kasım 2001

3 – SELÇUK, A.g.e.

4 – TÜFEKÇİOĞLU, Turgay, Türkiye’nin Petrol, Altın, Gümüş, Bor Madenleri, Orkun Dergisi, Kasım – 2001, Sayı. 43, Sayfa. 13 – 14

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı