RİZEM, RİZEM
Günay Ertan Akgün
Rizem, Rizem, Rizem,
Tomurcuk, çay çiçeği kokulu Rizem.
Burnumda tüten, hasretle özlediğim, göresim gelen Rizem.
Binbir tonlu yeşilliğin cenneti Rizem.
Rahmetli İbrahim ERKAL’ın da dediği gibi “beni köyümün yağmurlarıyla yıkasınlar, yıkasınlar!” Bekle beni Rizem!.. Nasip olursa ya yatay (ölü) ya da dikey (diri) bir şekilde ordayım. Hani hemşehrimiz İsmail TÜRÜT’ün “çay zamanı ordayım” demesi gibi belki çay zamanı gelemedim cenazelerde – özel durumlarda gelebiliyoruz ama bir şekilde geleceğim, seni çok özledim Rizem!...
Rizem, Rizem, Rizem,
Sahipsiz, terk edilmeye yüz tutmuş Rizem!...
Bilinçsiz politikacılar, memleket sevdasını farklı anlayan – yorumlayan particiler, oy uğruna koltuk ve makamları tekrar tekrar işgal etmek amacıyla yarım yamalak ya da Kayserili’nin eşeği boyayıp inek diye satması gibi yanlış yapılan - eski çarpık binaları ahşap desenli mantolamayla süsleyip şehircilik pardon “modern köycülük” oynayanlar, Rize’nin il – ilçe – köy ve o güzelim yaylalarını betonarme yığınlarıyla çevirdiler. O güzelim gürgen, kızılağaç ve kestane ağaçlarıyla çevrili ormanlarını kestiler, talan ettiler ve çaylık yapıp dağları – bayırları heyelana davetiye çıkartır gibi afete hazır hâle getirdiler. Sonrasında da şiddetli yağmur ve selle birlikte tüm arazilerle birleşince ahlanıp, vahlandılar. Halbuki Yaratan seni güzel yaratmıştı, sana senden başka zarar veren olmadı!..
Evet!... Elbirliğiyle, düşmanca ve hoyratça bir şekilde Rizemizi mahvetmeye devam ediyoruz. Yazıklar olsun, gelecek nesle bırakabileceğimiz – anlatabileceğimiz yeşilliklerle dolu Rize, ne yazık ki kıraçlaşmaya başladı. Konuştuğumuz insanların birçoğu bu yıl Rizemizde hem susuzluk had safhada olmuş ve hem de meyve ve sebzenin yetişmemişti. Elma – armut – erik kiraz – incir ve bunun gibi birçok meyve yetişmezken lahana - mısır – fasulye gibi sebzelerin de sadece otları büyümüş, ürün vermemişti. Ha bu arada çayda da ciddi manada kalite ve rekolte düşüklüğü olmuş, yazık!...
Rize kıraçlaşmaya başladı dedik, haksız değiliz. Kıraçlaşmanın birinci adımı yeşilliği katletmek – doğayı tahrif etmek ve plansız - bilinçsiz bir şeklide demografik yapıyı bozup betonlaşmanın önünü açmak değil midir? Güzelim kent, Karadeniz’in gerdanlığı, inci tanesi – kordon boyu sahili size ne gibi bir düşmanlık yaptı ki her yeri beton yığını yapıyor, insanlara temiz oksijen ve rahat bir nefes alacak yerleri bırakmıyorsunuz, zorunuz nedir? Yoksa kapasitesi belli olan midenize biraz daha fazla haram lokma koyup cehennemin dibini mi boylamak istiyorsunuz. Kur’an – ı Kerim’de de geçtiği gibi “belhum adal” (hayvandan da aşağı) bir yaratık mı olmak istiyorsunuz?!..
“İnsanı yaşat ki insanlık, insanlığı yaşat ki dünya yaşasın!” öğretisini her türlü masanızda meze konusu yapıyor ve sizden başka filozof tanımıyorsunuz ama adına “insan” denilen muhteşem varlığın idamesini engellemeye çalışıyorsunuz. “Topraktan uzaklaşan her bir vücut, toprağa yaklaşan bir ceset haline gelir” yoksa sizler de bunu mu istiyorsunuz, gerçekten de çok merak ediyorum; Zorunuz nedir?!...
Rizem, yeşil cennet vatanım!... Sana uzanan, seni hüsrana – kıraç – kuraklık ve kıtlığa doğru sürükleyen her elin kolundan kopartılması gerekir. O eller öyle bir kırılmalı ki; bir daha sana kimse el uzatmaya cüret etmesin, bir daha senin oksijen damarlarını kimseler kesmesin, o güzel denizini – o hırçın dalgalarla kenar ve sahil bandını temizleyen mavi cennetini kimseler kirletmesin!...
Rize, birilerinin elinde çarçur ediliyor. Aşkı – sevdası Rize olanların bu büyük yükün altında kalmamaları için ellerinden ne geliyorsa yapmaları lazım. STK’lar bir an önce harekete geçmeli, bilgi ve bilinçlendirme toplantıları düzenlenmeli, yeşilliği koruyucu ve yağış getirici tropikal meyve ve sebze üretimine “alternatif tarım” olarak geçilmeli, her ne şart altında olursa olsun ağaç ve orman kesimine izin verilmemeli, yaylalarda betonarme yapıların imar ve inşası durdurulmalı, “yeşil yol projesi” adı altında turist kazandırılacak diye doğal ortamlar bozdurulmamalı, köylerde tarım ve hayvancılık üretimi özendirilerek insanların köylerde kalmaları sağlanmalı, “taşımalı eğitim” den vazgeçilerek eğitimyerinde yapılmalı, vesaire, vesaire!...
Rizem, Rizem, Rizem,
Seni yabanilerin elinde kurtaracağız, Rizem!...