BIST9.079,97%3,10
USD32.3221%0.09
EURO35,1064%0.10
ALTIN2.301,17%1.04

Mikro faşizm

Abdurrahman Dilipak

Abone OlGoogle News
04 Aralık 2021 06:50

Allah bizi kabileler halinde yarattı ki, tearüf edelim diye.. Doğduğumuz anne- baba, toprak, zamanı biz seçmedik. Derimizin rengini de biz seçmedik; cinsiyetimizi de.

Artık bugün İstanbul sözleşmesinden çekildiğimize göre, Lanzarotte ile diğer yasa ve mevzuatta “Toplumsal cinsiyet” diye bir şeyden nasıl söz ediliyor konuşmamız lazım.

Kimi Toplumsal cinsiyet adaletinden söz ediyor, kimi; din, ahlak, gelenekten bağımsız olarak BİREY’lerin, 14 yaşından itibaren yönelimlerinin ardından deneyimlerinden sonra tercihte bulunabileceklerinden söz ediyor.

Bugünleri de gördük.

Biz, kişi, şahıs ve ferd olarak aslında bir kişiliğimiz, şahsiyetimiz ve ferdi bir duruşumuz var. Çünkü bizler parmak uçlarımız gibi farklı yaratıldık. Bizi biz yapan alamet-i farikalarımız, yani ayırt edici özelliklerimizdir. Yoksa sürü olurduk.

Toplum bir “mikro faşizm” hastalığı ile malul. Atomize olduk. Oysa millet olmak, farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamak için adalet temelli bir toplum kurgulamak zorundaydık. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa.

Hani “fikri kavmiyyeti tel’in ediyor Peygamber” diyorduk. Biz milliyetçi, ulusçu, kabileci, dinci, mezhepçi, tarikatçı, partizan/partici, örgütçü, meslekçi bir topluluk olduk. İşçici, patroncu, kadıncı, erkekçi garip hepsi ötekinin yokluğunda kendine varlık arayan, ötekine düşman grublar. Futbol takımı taraftarları bile “ölümüne” akıyor sokaklara, meydanlara. Taraf olmazsan bertaraf olurmuşsun! İyi ben HAK’dan, HAKLI’dan yanayım, ama böyle olunca, ben Müslümancı, mezhepçi, tarikatçı, partici, insancı olamam ki! Ayet de öyle diyor zaten, “onlar sözü dinler, doğrusuna tabi olur yanlışına karşı çıkar, onlar işe bakar doğrusuna destek, yanlışına köstek olur”. Bir kavme / topluluğa olan düşmanlığımızın bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemesi gerek. Allah bizden Adil Şahidler olmamızı istiyor!

O trol denen birileri AK Parti’ye yanlış yaptığı hususlarda eleştiri getiriyorum diye saldırıyor. Birileri Akit’de yazıyorum diye saldırıyor. Yangına körükle giden birileri, fitne çıkarmak, birilerini birilerine kırdırmak, birilerinin acıları üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmek için aşağılık bir plan yapıyorlar. AK Parti üzerinden bana, benim üzerimden AK Parti’ye vurmaya çalışıyorlar. Kendilerini eleştirince, “Gerici Akit’in gerici yazarı” oluyorum.

Akit’te yazan bazı arkadaşlarla bazı konularda fikirlerin örtüşmeyebilir. Benim gibi birine tahammül etmek kolay değil. Hangi gazete, Tv benim fikirlerime gazetesini, kanalını açabilir ki! Benim fikirlerimle uyuşmamış olsa da, memleket genelinde de bizim farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamanın bir yolunu bulmamız gerek. Onun için yıllardır bir mücadele veriyorum. Toktamış Ateş, Şanar Yurdatapan, daha başkaları ile birlikteliğim hep bu anlayış içinde oldu. Benim birilerinin fikirlerine uzaklığım, onun benim fikirlerime uzaklığına eşittir. Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir gün var. O gün bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olduğu da anlaşılabilir.

Sevgimiz nefretimizden, merhametimiz gazabımızdan büyük olmalı. Marka / kurum milliyetçiliği gibi şeyler doğru değil. Avukatlar, hakimler, öğretmenler, muhtarlara yönelik genel bir eleştiride bulunsanız, hepsi birden üstünüze gelir.. Bu gibi durumlarda haklı olmak, bazan “haksızlık yapma hakkı” gibi de anlaşılır. Unutmamak gerekir ki, haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder. Biz her şart altında “el emin” olanlardan olalım.

Biz, 99 yanlışı olan birinin 1 doğrusunu reddetmememiz gerek. 99 doğrusu olan birinin 1 yanlışını da kabul etmememiz gerek. Ahval-i şahsiyeye müteallik meseleler sahibine aittir, ama topluma yönelik tehditler, toplum önünde düzeltilmelidir.

Hz. İsa’nın, “babalar koruk yediğinde oğullarının dişleri kamaşmaz” dediği rivayet edilir. Suçun şahsiliği prensibi esastır. Benim yüzümden niye gazeteyi suçlarsınız ya da gazetede çıkan bir haber ya da başka bir yazarın yazdıkları yüzünden neden beni suçlarsınız. Evet ben Müslümanlardanım (elhamdülillah) ama ben Müslümanım diyen herkesin hatasından mes’ul değilim, oturduğum mahalle, doğduğum şehrin şöhreti de beni mutlak anlamda bağlamaz. Firavun’un karısı Hz. Asiye benim annem, ama Hz. Lut’un karısı benim annem değil. Hz. Yakub’un evinde 13 kardeşten 11’i birlik olup Hz. Yusuf’u kuyuya attılar.

Hz. Yakub’un evinde de, Firavun’un evinde de bizim kimden yana olduğumuz belli: HAK’dan yana. Bu anlamda biz “Müslümancı” da olamayız, “İnsancı” da olamayız, “insan merkezli” de düşünemeyiz. Biz Haktan yana, Hak merkezli düşünmeliyiz. Bunu insanlara anlatmak o kadar zor ki? İlla “BİZ” denilen mahiyeti çok belli olmayan bir Mevhum’dan yana olmaya zorlanıyoruz adeta. İşte bu noktada Rachel Corrie gibi düşünmemiz gerek: “Bunlar bizdense ben bizden değilim. “Dilipak’ı okuyorum” demek başka “Dilipak’çı” olmak başka. “Akit’te yazıyorum, Akit okuruyum” demek başka. Biz insanız ve insanlar topluluğuyuz. Hata da yaparız, doğru şeyler de. İlkemiz belli, istikametimiz belli. Hz. Ömer’in dediği gibi, hata yaptığımız halde bizi uyarmayanlar bize dost değildir. Hata yaptığımızda, uyarıyı dikkate alıp işin aslını araştırmazsak o zaman siz haksızlık karşısında susanlardan olursanız, bundan da mes’ulsünüz. “Müslüman şunu yapmaz, bunu yapmaz” demiyelim, muamelat olarak. Zaten inandım dediğinde inanmamışsa münafık. İnandım dedikten sonra harama sapıyorsa, orada bir sorun var demektir. Ama biz şöyle demeliyiz, Müslüman böyle bir şey yapmamalı! Yoksa “bana şunlar şunları yapıyor dedirtemezsiniz” diyorsanız “adil şahidlerden” değilsiniz demektir. Kendi nefsinize bile güvenmeyin bu konuda. Peygamberin evinde olabilenleri, Firavun’un sarayında olabilenleri de söyledim. Kimsenin evi Firavun’un evinden daha tehlikeli, kimsenin evi Peygamberin evinden daha güvenli değildir herhalde. Unutmayalım Şeytan, Hz. İbrahim’den de, Hz. Haacer’den de, Hz. İsmail’den de vazgeçmek istemedi.

Ben bunları yazıyorum da bu troller ne böyle derseniz, onlar Allah’ın belasıdır. Onlar müfsit ve müfteriler topluluğudur. Onlar kendilerini “ıslah ediciler” olarak gören, bozguncular topluluğudur. Halid b. Velid kaç sahabeyi katletti, ama sonra da döndü “İslam’ın kılıcı” oldu. İnsan bu, iyiyken kötü, kötüyken iyi de olabilir.

Akif der ya “Tefrika girmeden bir millete, düşman giremez, toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.” Bu övünme ve dövünmeler, sonunda insanlığın en büyük baş belası olan tefrika bu mikro milliyetçiliğin sonucudur. Bu işin sonu yok, bir başladı mı, tek kişi kalana kadar, kardeş katline kadar gider. “Kolektif nefs”in kibiri, BİREY’sel kibirden daha tehlikelidir. Bu KİBİR sınır tanımaz, İLAH’lık ve RAB’lik iddiasına kadar gider. Onun için özel ve tüzel NEFS kibrinden Allah hepimizi muhafaza buyursun. Selâm ve dua ile.

Abdurrahman Dilipak

Akit TV köşe yazarı