Sanki bir saray değil, tüm heybetiyle canlı bir tarih, her tarafı sır dolu bir efsanedir. Onu anlamak için yakından görmek, gezmek gerekir... Bu görkemli yapının mimarı meçhuldür, onun için halk, sarayın yapımı ve tarihi hakkında bir çok efsane anlatır. Sarayı gezerken, masal dünyasının saraylarını görmüş gibi hayal gücünüz harekete geçer, güzellikler karşısında efsanelerde anlatılanlar bir bir gözlerinizin önünde canlanır...
Doğubayazıt’a 8 km mesafede, ovaya hâkim dik bir tepe üzerinde bir masal dünyasından fırlamışçasına, tüm heybetiyle görenleri kendine hayran bırakan İshak Paşa Sarayı, içine girdiğiniz andan itibaren büyüleyici atmosferi ve efsaneleri ile bütün ruhunuzu sarıp sarmalıyor. Saray, kitabesinden anlaşıldığı üzere 1784 yılında Çıldıroğulları'ndan II. İshak Paşa döneminde yaptırılmış. Osmanlı mimarisinin, Anadolu’da günümüze ulaşabilen tek saray yapısı olarak kabul ediliyor.
Yaz aylarında olduğu gibi kış mevsiminde de turistlerin akınına uğrayan İshak Paşa Sarayı, kar örtüsü içerisindeki güzellik ve zarafetiyle ziyaretçilerine bu mevsimde de adeta görsel bir şölen sunuyor.
Sarayın dikkat çekici özelliklerinden biri de saraydaki ısıtma yöntemi. Şöyle ki; ocaklarda ısıtılan sıcak suyun, toprak künkler vasıtasıyla yapı içerisinde dolaştırılmasıyla bir nevi kalorifer sistemi oluşturularak iç mekânların ısıtılması sağlanmış. Özellikle bölgenin iklim koşulları da göze alındığında, o dönem itibarıyla ne kadar ileri bir ısıtma sistemi olduğu bugün hâlâ şaşkınlık ve hayranlıkla karşılanıyor.
7600 m2’lik bir düzlem üzerine oturtulan saray, üç tarafı sarp dik bir tepe üzerinde inşa edilmiş. Sarayın, bazı bölümleri tek, bazı bölümleri iki, bazı bölümleri ise üç katlı ve iki büyük avlu çevresinde oluşturulan bölümlerden meydana getirilmiş. Sarayın 366 odası var. Saray öylesine büyük ki, içinde barındırdığı cami, divan odası, fırın, mutfak, ahırları ve hamamıyla sanki küçük bir şehir... Topkapı sarayına benzetenler de var. Konumu, görkemli mimarisi, anıtsal tak kapıları, taşa hayat veren motifleriyle tam bir sanat abidesi.
Bu taş yapının her karesinde Selçuklu sanatının karakteristik özellikleri yer alıyor. Ancak uzmanlar, Barok-Rokoko gibi dönemin Batı etkisinin yanı sıra İran’ın etkileriyle de yoğrularak değişik ve etkileyici bir karakter ortaya çıktığını, farklı medeniyetlere ait izleri olsa da saraydaki motiflere ve kompozisyonlara bakıldığında geleneksel Selçuklu sanatının ağır bastığını söylüyor.